Diyarbakır'da geçtiğimiz günlerde Peygamber Sevdalıları Vakfı tarafından binlerce çocuk bir araya geldi. Ellerinde seccadeleriyle topluca namaz kıldılar; kız çocukları başlarını imanla örttü, erkekler saf saf dizildi. Uzun yıllar boyunca acı ve yıkımla anılan bu şehir, o gün sessiz bir umutla doldu.

Bazı çevreler bu manzaradan rahatsız oldu ve olayı Meclis'e taşıdı. Dem milletvekilleri, etkinliğin çocukları "araçsallaştırdığını" ve aileler üzerinde "baskı oluşturduğunu" iddia etti. Oysa burada yaşanan, iddia edildiği gibi politik bir manipülasyon değil, manevi bir dirilişin ilk adımlarıydı.

Bu şehir, onlarca yıl boyunca kimlik bunalımı yaşadı. Kürt çocukları uzun süre kendi dilini konuşmaktan, kendi kültürünü yaşamaktan mahrum bırakıldı. Sonra terör ve şiddet geldi; sokaklar çatışma alanına döndü, anneler evlatlarını kaybetti. Ardından ideolojik propaganda dalgaları geldi; gençler dağa çıkarıldı, umutlar silahların gölgesinde kayboldu.

Şimdi, aynı şehirde çocuklar ellerine silah değil, seccade alıyor. İdeolojik sloganlar yerine "Allah'u Ekber" diyorlar. Bu, bir toplumun normalleşmesi, vicdanına dönmesi değil mi?

Melayê Cizîrî'nin dediği gibi: "Kalp Allah'a yönelince, ruhlar yenilenir"

Melayê Cizîrî yüzyıllar önce söylemişti: "Dema ku dil bi xwedê re tê, gelek rewan têne nû" (Kalp Allah'a yönelince, birçok ruh yeniden doğar). İşte Diyarbakır'da olan tam da bu.

Bu çocuklar secdede yalnızca Allah'a değil, aynı zamanda kendi kimliklerine, kültürlerine ve kökenlerine de yöneliyorlar. Özünde hem Müslüman hem Kürt olarak ayakta duran bir nesil yetişiyor. Bu nesil ne inkâr edilmiş ne de ideolojiye kurban verilmiş bir nesil. Bu, özgür, onurlu ve inançlı bir nesildir.

Biz neyin korkusunu yaşıyoruz?

Şeyh Saidê Piranî der ki: "Îman bi xweda ye, em bi îmanê dimînin" (İman Allah'la yaşar, biz imanla yaşarız).

Rahatsız olanlar bilsin ki, biz bu topraklarda seccade taşıyan çocuklardan korkmuyoruz. Asıl korkumuz, kalbinden inancı, zihninden merhameti, ruhundan kimliği alınmış bir nesil yetiştirmektir. Yıllarca Kürt gençleri dağlarda silahla büyütüldü. Onlara "kimliğiniz için savaşın" denildi ama ruhları kurutuldu, vicdanları öldürüldü. Şimdi aynı gençlere "ibadetiniz baskı, tesettürünüz gericilik" deniyor.

Peki bu çocuklara ne olmasını istiyorlar? Ne Kürt olsunlar ne Müslüman mı? Kimliksiz, köksüz, inançsız bir nesil mi yetişsin?

Diyarbakır'ın dirilişi secdeyle olacak

Her secde, Diyarbakır'ın geçmişin acısından çıkıp geleceğe umutla bakmasını sağlıyor. Tesettüre yönelen kız çocukları, iffetin ve izzetin sembolü. Namazla tanışan her çocuk, vicdanla düşünen ve ahlakla yürüyen bir birey olacak.

Bu çocuklar, şehrin ve toplumun yeniden ayağa kalkmasının teminatıdır. Evet, bazıları bu manzaradan rahatsız. Çünkü onlar bu coğrafyada hep çatışma, hep kutuplaşma, hep kaos görmek istiyor. Ama biz biliyoruz ki, gerçek diriliş barışla, imanla ve vicdanla gelecek.

Bırakın çocuklar iman bulsun

Kimse kusura bakmasın; bu etkinlik ne çocukları siyasallaştırdı ne de toplumu bölüştürdü. Aksine, toplumu birleştirdi, vicdanları diriltti, umutları yeşertti.

Diyarbakır bugün yeniden diriliyor. Ve bu diriliş, silahla değil; secdeyle oluyor. İdeolojik sloganlarla değil; "Elhamdülillah" ile oluyor.

Bırakın çocuklarımız seccade taşısın. Bırakın kız çocuklarımız başını örtsün. Bırakın erkek çocuklarımız camide saf tutsun. Çünkü yarınki Diyarbakır'ı inşa edecek olan bu nesil, ancak imanla, kimlikle ve vicdanla ayakta kalabilir.

Ve biz, Allah'ın izniyle, bu dirilişe şahitlik ediyoruz.