İşgal rejimi ile HAMAS arasında ilan edilen ateşkes, bölgede kalıcı bir barış umudu doğurmadı. Son gelişmeler, Gazze'de sadece dış tehditlerle değil, içten gelen tehlikelerle de mücadele verildiğini gösteriyor.
Gazze'de yaklaşık iki yıl süren yoğun çatışmaların ardından, uluslararası toplumun baskısıyla ABD öncülüğünde bir ateşkes ilan edildi. Arap ve bazı NATO ülkelerinin de destek verdiği bu süreç, dünya kamuoyuna umut verici bir gelişme olarak yansıtıldı. Özellikle sivil kayıpların durması, insani yardımların ulaşabilmesi ve yıkımın durması açısından ateşkes olumlu karşılandı.
Ancak bölgede yaşanan gelişmeler, bu ateşkesin sadece kâğıt üzerinde kaldığını ve siyonist işgal rejiminin saldırılarına farklı yollarla devam ettiğini gösteriyor. Sadece doğrudan saldırılarla değil, Gazze içindeki sosyal ve siyasi yapıyı hedef alan müdahalelerle savaş yeni bir boyut kazanmış durumda.
Önceki yazılarımda da değindiğim gibi işgal rejimi, Gazze'de yalnızca askeri operasyonlarla değil, istihbarat faaliyetleri ve işbirlikçi gruplar üzerinden de çatışmayı sürdürmeye çalışıyor. İşgal rejimi destekli bazı silahlı gruplar, özellikle Refah bölgesinde faaliyet gösteriyor. Bu grupların hedefinde ise HAMAS ve diğer Filistinli direniş örgütleri bulunuyor.
Adı öne çıkan gruplardan biri, Yasir Ebu Şebab liderliğindeki çete. Yaklaşık 200 kişiden oluştuğu iddia edilen bu grup, savaş öncesi dönemde uyuşturucu kaçakçılığı, hırsızlık ve adam kaçırma gibi suçlarla da anılmıştı. HAMAS tarafından tutuklanan ve 23 yıl hapse mahkûm edilen çete lideri, cezaevinin bombalanması sonrası firar etti. Daha sonra işgalcilerin istihbarat birimine sığınarak, yeniden örgütlendiği ve işgal rejiminin HAMAS'tan ele geçirdiği silahlarla direniş gruplarına saldırmaya başladılar.
Tabi Gazze'de 5-6 tane daha çete grupları da bulunmakta…bunlardan Ahmet el Turabin çetecilik ve kaçakçılık olayından sonra HAMAS ile girdiği çatışmada öldürülmüştü…
12 Ekim'de başlayan yeni saldırı dalgasında, ilk hedeflerden biri gazeteci Salih El-Caferavi oldu. Saldırganlar tarafından şehid edilen Caferavi'nin şehadeti Gazze'de hem medyayı hem de halkı derinden sarstı. Bu olaydan sonra, çetenin HAMAS üyelerine ve diğer direniş unsurlarına yönelik saldırılarını artırdığı bildiriliyor.
Bu gruplar, sadece direniş cephesi tarafından değil, kendi aşiretleri tarafından da dışlanıyor. Çetelerin bağlı olduğu aşiret büyüklerinin, işbirlikçileri "kanı helal" olarak ilan ettiği, yani bu kişilerin koruma altında olmadığını duyurduğu aktarılıyor. Halk içinde de bu çetelere karşı büyük bir tepki oluşmuş durumda.
Öte yandan, işgalin istihbarat servisi; Şabak'ın, bu grupları "kullan-at" mantığıyla yönlendirdiği ve daha sonra kendi güvenlik sistemlerine entegre etmediği biliniyor. Bu durum, çete üyelerini hem işgal rejimi tarafında hem Filistin tarafında yalnız bırakıyor. Bu kişiler, her iki tarafça da istenmeyen unsurlar haline gelmiş durumda. Çeteler daha fazla HAMAS üyelerini şehid ederek işgalci siyonist rejimin güvenini kazanmaya çalışmakta.
Gazze'deki ateşkes süreci, beklenen huzuru getiremediği gibi, bölgeyi yeni bir tür savaşa sürüklüyor. siyonist işgal rejiminin doğrudan saldırılarının yanı sıra, dolaylı yöntemlerle Gazze içindeki dengeleri sarsma çabaları, direniş gruplarının önündeki en büyük sınavlardan biri haline geliyor.
HAMAS ve diğer direniş gruplarının, sadece dış düşmanlarla değil, aynı zamanda içerdeki organize suç, hain ve işbirlikçi unsurlarla da mücadele etmesi gerekiyor.
Her toplumda olduğu gibi, Gazze'de de halkına ihanet edenler toplum vicdanında mahkûm edilmektedir. Ancak esas mesele, dış güçler tarafından kullanılarak daha büyük kaoslara yol açan bu tür unsurların önüne geçilmesidir.
Bu hain çeteler düşmanlar tarafından kullanılıp çöp tenekesine atılacaklarını, geçici ve kısa süren dünyevi bir rahatlık ile düşmanlarına da yaranamayacaklarını göremiyorlar.
Her türlü imkana sahip olan işgal rejimini dize getiren HAMAS ve diğer direniş grupları Allah'ın izniyle bu hain çeteleri de bertaraf edecektir.
Hainler hiçbir zaman iflah olmaz…!