Sözde Kürtlerin haklarını savunduklarını iddia ediyorlar. Yalanları batsın. Elli yıldan fazladır, dağlarda Kürt evlatlarını yok edecek şekilde emperyalizme ve derin yapılara peşkeş çektiren PKK ve uzantısı DEM şimdi de Kürt nüfusunu bitirecekleri yeni bir akımı Kürtlere dayatmak istiyorlar.

Kadını insandan saymayan Avrupa’nın sapkın akımlarının peşinden koşanlar, sözde kadın haklarını savunduklarını iddia ediyorlar.

Yalanınız batsın. Derdiniz ne kadın haklarını savunmak nede kadının hak ettiği değeri bulmasına yönelik bir çalışmadır.

Varsa yoksa tek derdiniz, topluma sapkınlığı dayatmaktır.

Sormazlar mı? 50 yıldır yüz binlerce Kürt kadınını ya katlettiniz ya dağlarda şehvetperest terör baronlarının sosyalist fantezileri için peşkeş çektirdiniz.

Sormazlar mı? Köylere yaptığınız saldırılarda on binlerce Kürt ve Türk kadınını katlettiniz. Geçmişte yapmış olduğunuz katliam ve istismarlarla mı kadın haklarını savunuyorsunuz.

8 Mart Dünya Kadın Haklarını savunuyorlarmış?

Yalanınız batsın… 15 aydır Gazze’de on binlerce kadın katledildi… Neredeydiniz.

Son iki yıl içinde dünya tarihinde görülmemiş büyük bir soykırım yaşandı. Bu soykırımda kadınlar katledildi, bazı rakamlara göre 25 bin kadın katledildi, bazı rakamlara göre de en az 80 bin kadın bombardıman ve saldırılarda yaralandı. Yaralanan birçok kadın sakat kaldı.

Nerede kadın hakları… Savunduğunuz kadın hakları sadece şehvetperest egonuzu tatmin etmek ve LGBT gibi Lut kavminin helakına sebep olmuş kötü fillerden ibaretse batsın kadın hakları savunuculuğunuz.

Kadın hakları savunduklarını iddia eden bu sahtekarların kadınların haklarını savunmak gibi bir dertleri yok. Onların tek derdi, kadın haklarını savunma maskesi altında, ailesiz bir toplum inşa etmek, aile kurumunu bitirmek, sapkın akımları savunmaktan ibaret olduğunu görüyoruz.

Kudüs’ü haçlıların esaretinden kurtaran Selahaddin-i Eyyubi’nin torunlarının yaşadığı Diyarbakır’da LGBT pankartlarını taşımak, sapkınlığı Kürtlere meşrulaştırmaya çalışmak, Kürt aile yapısını yok ederek Kürt nüfusunu bitirme ve nesli kurutma hareketine dönüştürme projesinin kölesi olmuş zavallılar sözde kadın haklarını savunuyorlar.

Kadını insandan saymayan Avrupa’nın arkasında giden zavallılar bu mübarek ramazan ayında toplumun tüm inanç ve değerlerini hiçe sayarak, LGBT sapkınlıklarının pankartını taşıyorlar.

Garbın afakını sarmış bu hayasız akın peygamberler ve sahabeler şehrine yakışmayacak bu türden gayri ahlaki pankartlar açıyorlar, Kürt aile yapısına karşı itibar suikastı yapıyorlar.

Madem mesele fikirlerin konuşması ise buyurun savunmuş oldukları sapkınlıkların ne kadar boş ve hayvani güdülerin tatmininden ibaret olduğunu görünüz. Tabi görecek göze, işitecek kulağa, idrak edecek akla, basiret gözü açık bir kalbe sahip iseler.

Avrupa’nın karanlık çağında kadın insandan bile sayılmazdı. Yüzbinlerce kadın engizisyon mahkemelerinde aforoz ediliyor, diri diri yakılıyordu.

Sözde çağdaş ve aydınlanma döneminde kadın Avrupa’da yine insan sayılmadı. Özellikle sanayi devriminden sonra kadınlar, güvencesiz fabrika köşelerinde günde 18 saat köle ve ucuz iş gücü olarak kullanıldı. Yüzbinlerce kadın Avrupa, Rusya, Amerika’nın fabrika köşelerinde istismara maruz kalıyor, ağır hastalıklara yakalanıyor ve hayatlarını kaybediyorlardı.

Bu tarihi gelişmelerle birlikte Amerika’da bir fabrikada çalışan kadınlar yaşadıkları zulme isyan ettikleri için diri diri yakıldılar.

O gündür bu gündür, kadınları diri diri yakan zihniyetin oluşturmuş olduğu zulmün anısına 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlanıyor. Kadınların kan, göz yaşı ve çaresizliği üzerine kadın hakları kutlanıyor.

Bu kutlamalar, zamanla aile kurumunu bitirmeye yönelik bir projeye dönüştürüldü. Kadın haklarını savunmak maskesi altında sapkın akımları dayatma paradigması oluşturuldu.

Aile kurumuna savaş açmış, sözde kadın hakları savunucuları Diyarbakır’da sapkın akımların projesine alet olacak şekilde bir yürüyüş düzenlediler. Bu yürüyüşü düzenleyenler Marksist ve Komünist olduklarını ileri sürerek bu yürüyüşleri yapıyorlardı.

Artık bunların Marksizm, Komünizm, Sosyalizm gibi bir dertleri de yok. Çünkü pratik olarak karşılığı olmayan ve tarihin çöplüğüne gömülmüş ideolojilerden ibaret olduğunu çok iyi biliyorlar. Bunları tek bir derdi var, sapkınlığı topluma dayatmak ve ahlaksızlığı yaymak. Yani anlayacağınız, devrimcilikten LGBT’ciliğe doğru evrildiler.

Dedik ya bunlar devrimcilikten LGBT’ciliğe evrildiler. Nasıl evrildiler şimdi ona bir bakalım.

Post-Marksistler, Marks’ın avcı-toplayıcı toplumdan tarım toplumuna, tarım toplumundan feodal topluma, feodal toplumdan kapitalist topluma, kapitalist toplumundan burjuva toplumuna, burjuva toplumundan sosyalist topluma, sosyalist toplumdan proletarya toplumuna, proletarya toplumundan komünist topluma, komünist toplumdan anarşist topluma, anarşist toplumdan ailesiz, devletsiz, inançsız, kuralsız, kaidesiz, mirasız, neslin kurutulduğu hak ve hukukun olmadığı, hayvani güdülerin ön plana çıktığı toplum evrelerinin iflas ettiğini kabul ettiler.

Komünizmin çöküşünden sonra post-Marksistler, yeni bir paradigma oluşturdular.

Komünist devrimciliğinden vaz geçtiler. Bunun yerine ahlaksızlığı dayatacak, kültürel değerleri hiçe sayacak, hastalıklı ruh haline sahip sapkın akımları savunma kararı aldılar.

İnanca savaş açmış bu yeni akım, aile kurumu başta olmak üzere toplumun tüm değer yargılarına saldırmaya başladılar ve LGPBT'yi savundular.

Post-Marksisler, LGBT’yi savunan yeni akıma Radikal Demokrasi adını verdiler.

Post-Marksist fikir akımının kurucuları arasında yer alan Ernesto Laclau ve Chantal Mouffe 1987’den bu yana LGBT’yi savunma kararına sosyalist, Marksist ve komünist kesim sonuna kadar tabi oldu.

Bu ikilinin öne sürdüğü ifsat etme projesine küresel hareket alanı oluşturuldu.

Toplumda dışlanan, fıtrata aykırı, hastalıklı, sapkın, sapık, sosyal ve toplumsal yaşama zıt, inanç ve değer yargılarının dışına çıkmış, nesli kurutacak, aile kurumunu bitirecek akımların savunulması küresel Yahudi sermayesinden büyük destek aldı.

Bu yeni Marksizm yorumunda aile kurumu, değerler, örf, adet, gelenek, görenek, inanç ve kültürel kodlar yok edilecek şekilde faaliyetler yürütülüyor.

Anlayacağınız devrimcilikten LGBT’ciliğe ilk adım daha 1987 yılında atılmış, biz Diyarbakır sokaklarında birkaç yıldır yeni görüyoruz.

Sormazlar mı 1987’den bu yana iflas etmiş bir ideolojiye yüzbinlerce Kürt gençlerini niçin kurban ettiniz.

50 yılda yok edemediğiniz Kürt nüfusunu, LGBT’cilik akımıyla mı yok etmek istiyorsunuz. Bu halk elbette bir gün gerçek yüzünüzü görecek ve sizi af etmeyecektir.