Ekonomik sıkıntıların zirve yaptığı bir dönemden geçiyoruz.
Rakamlar üzerinde enflasyon düşüyor, ancak çarşı pazar cep yakmaya devam ediyor.
Doğal gaz, su, elektrik faturaları ve fahiş oranda artırılan kiralar görece ekonomisi iyi olmayan şehirlerimizi daha fazla etkiliyor.
Batı ve sahil şehirleri ile iç kesimlerde bulunan kırsal şehirlerimizin ekonomik, ticaret ve istihdam olanakları arasında büyük uçurumların olduğunu bilmeyenimiz yok.
Bugün bir İstanbul ile Diyarbakır’ın, İzmir ile Şırnak’ın, Mersin ile Erzincan’ın, Samsun ile Isparta’nın ekonomik şartları ve istihdam olanakları bir değil.
İstihdamın olduğu bir şehir ile istihdamın olmadığı bir şehrin geçim standartları da bir olmayacağı herkesin malumu.
Batıda olan bir şehir ile doğuda olan bir şehir arasında müthiş bir ekonomik uçurum olduğu halde şehirler arasında ekonomik eşitsizlik yokmuş gibi bir muamele ile karşı karşıyayız.
Sıradan basit bir Anadolu kasabasında veyahut doğuda olan bir şehrin hayat zorlukları batı illeri ile yarışıyor.
Çarşı pazarda alım gücünün düşmesi, sağlık ve eğitim giderleri, ulaşım giderleri, doğal gaz, elektrik, su faturaları ve ev kiraları, istihdamın az olduğu illeri daha fazla olumsuz etkiliyor.
Söz konusu ekonomik sıkıntılardan, sanayisinin gelişmiş olduğu ve istihdam olanaklarının fazla olduğu şehirlerimiz az etkilenirken, sanayisi gelişmemiş ve istihdam olanaklarının olmadığı şehirlerimiz ise hayat pahalılığın altında ezilerek ekonomik buhran yaşıyor.
Son birkaç yıldır yaşanan ekonomik krizden tüm şehirlerimiz olumsuz etkilenirken istihdamın olmadığı ve sanayisinin gelişmediği şehirlerimizin hali içler acısı.
Dar gelirli hane hakları ve asgari ücretle geçinmek zorunda kalan aileler doğal gaz, su ve elektrik faturalarını ödemekte zorlanıyor. Özellikle istihdam olanaklarının az olduğu ve sanayisinin gelişmediği şehirlerde kiralar dudak uçuklatıyor, kira oranları asgari ücretle yarışıyor.
Türkiye’de mevcut iller arasında büyük ekonomik eşitsizlikler olduğu halde tüm illere uygulanan ekonomi politikalarında eşit davranılması dezavantajlı durumda olan şehirleri daha fazla sosyal çözülmelere götürüyor.
Demem o ki şehirlerin ticaret hacmi, üretimi, sanayisi ve istihdam olanakları göz önünde bulundurularak yeni düzenlemeler yapılabilir, refah seviyesi yükseltilebilir.
Bu durumda görece zorlu hayat şartları ve yaşanan ekonomik sıkıntıları birlikte aşabiliriz.
Doğal gaz, elektrik, su faturaları ile ev kiralarının miktarı şehirlerin ekonomisine ve istihdam olanaklarına göre düzenlenmelidir.
Buraya kadar mesele anlaşılsın diye bir giriş olarak kabul edin.
Asıl meselemize dönelim.
Diyarbakır tarihinde bir ilk ile karşılaşıyoruz. Diyarbakır’da suya yapılan zamlardan dolayı su faturaları elektrik ve doğal gaz faturalarını geçmiş duruma geldi.
Sadece suya mı zam yapıldı. Hayır birçok kaleme zam yapıldı. Son bir yılda yapılan zam oranlarına baktığımızda yapılan zamlar verilen enflasyon rakamlarının çok çok üstünde duruyor.
Suya yüzde yüz, şehir içi ulaşıma yüzde iki yüz, ekmek fiyatlarına yüzde iki yüz, ev kiralarına yüzde iki yüz zam yapıldı.
Diyarbakır’da yükselen fiyatlar, sanayi şehri olan İstanbul’u geride bıraktı.
İstihdam ve sanayinin gelişmediği, sadece bir dönem inşaat sektörünün geliştiği ve her tarafın beton yığınına dönüştüğü şehirde insanlar evlerine ekmek götürecek olanaklara sahip değil.
Diyarbakır’da bir asgari ücretli kirasını ödese, faturalarını ödeyemiyor. Faturalarını ödese, eğitim ve sağlık harcamalarını yapamıyor. Eğitim ve sağlık harcamalarını yapsa kirasını ödeyemiyor.
Bu durumda çıkmazın içine giren aileler bankalardan kredi çekmek zorunda kalıyor. Bir halk harama günaha bulaştırılarak hem dünyaları hem de ahiretleri tehlikeye atılarak faiz belasına müptela ediliyor.
Faizin girdiği yerde bereket mi kalır, huzur ve sükûnet mi olur? Bir halk kapitalist çarkların arasında ezdirilerek bankaların faiz kredilerini ödemeye mahkum ediliyor.
İnsanlar, temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorluk çekerken, bir de borçlar yüzünden icra tehdidiyle karşı karşıya kalıyor.
Bu durum aile içi huzursuzluklar ve büyük sosyal çözülmelere neden oluyor.
En başta aile kurumu bu durumda en çok olumsuz etkileniyor. Boşanma oranlarının artmasının mutlaka birçok nedeni var. Ancak en büyük nedenlerden biride ekonomik sıkıntıların olduğunu hesaba katmak zorundayız.
Boşanma oranlarında artışın yaşanmasında ekonomik sıkıntıları hesaba katmamak safdillik veyahut meseleye sağlıklı bakmamak olur.
Bu konuda yerel yönetimlerin ve ilgili kurumların alacağı önlemler, vatandaşların rahatlamasına yardımcı olabilir.
Diyarbakır'da özellikle su faturası başta olmak üzere tüm gider kalemlerinde ve ev kiralarında artışa acil çözümler getirilmesi gerekiyor.
Bu konuda gerek yerel yönetimler ve gerekse merkezi hükümet şapkasını önüne koyup bin düşünüp bir konuşmalıdır. Konuştuğu söz, halkı rahatlatacak icraatler olmalıdır.
Öyle konuşmalıdır ki sloganlardan uzak durmalı, mazeret üretmekten kaçınmalı ve adam gibi çözüm üreterek konuşmalıdır.
Halk artık tutulmayan sözlerden, yerine getirilmeyen vaatlerden bıktı, yerel ve merkezi yönetimlerin boş konuşmalarından midesi bulandı…
Başta Diyarbakır olmak üzere dezavantajlı durumda olan diğer şehir halkları ekonomik yönden rahatlayacağı ve manevi yönden huzur bulacağı icraat bekliyor.