Padişah, bir gün lala paşasını sınamak istemiş. “Öyle bir şey yap ki, özrün kabahatinden büyük olsun” demiş.
Bunun üzerine lala paşa düşünmüş taşınmış, formülü bulmuş. Bir gün padişah önde, kendisi arkada merdivenlerden çıkarken, padişahın kaba etine bir çimdik atıvermiş.
Padişah, hiddetle dönmüş tabii… Tam ağzını açacakken lala paşa atılmış: “Özür dilerim padişahım. Sizi hanım sultan sandım.”
“Özrü kabahatinden büyük” sözünün buradan geldiği rivayet edilir… Hikâyenin gerçekliği sorgulanır ama durumu çok iyi anlattığı kesin…
Siyaset kurumunda yalan dolan artık bir ahlak haline geldi… Yalan atmayan siyasetçiyi neredeyse adamdan saymıyorlar.
Medyanın da siyaset kurumundan geri kalır yanı yok. Yalan yanlış haber ve yorumlarda medyanın eksiği yok fazlası var.
Yasama, yürütme, yargının yanında dördüncü güç olan medya, kime ve kimlere çalışıyor. Ciddi sorunlarımız var ve bu sorunlarımızın çözüme kavuşması gerekiyor.
Basın organları Türkiye’de mevcut sorunların çözümüne yönelik ciddi, ilkeli ve tarafsız bir medya rolünü üstlenmiyor.
İdeolojik bağnazlıklara bağlı kalan medya grupları, İslami kesimleri gördüklerinde veyahut haberleştirdiklerinde kırmızı görür gibi saldırıyorlar.
Saldırırken itibar suikastı düzenleyerek şeytana pabucunu ters giydirerek işlerini yapıyorlar.
Yaptıkları şey, fitne ve dezerformasyondan ibaret, yalan-yanlış haberleri yayarak güya tarafsız ve ilkeli habercilik yapıyorlar.
Tarafsız olan bertaraf olur kaidesince herkesin mutlaka bir fikri, bir zikri, bir duruşu olmalı… ancak kendi fikrinden olmayanı ötekileştirmemeli, şeytanlaştırmamalıdır.
Basın ve medyamızın en büyük sorunu ve handikabı, çamur at izi kalsın mantığı ile hareket ediyor olmasıdır. Etik dediğimiz değerlerin esintisi yok.
Kartel medyası başta olmak üzere, batı menşeli ve batıdan fonlanan medya grupları, Türkiye’nin içinde bulunduğu sorun ve sıkıntıları gündeme bile almıyor.
Sadece vaka-ı adiye sayılacak haberler başta olmak üzere ne kadar gayri ahlaki yaşam tarzı varsa manşetlerde yer alıyor.
Yine aynı medya grupları sözde sanatçı müsveddelerin giyim kuşam ve şatafatlı yaşam tarzlarına özendiriyor, şöhreti kazibeye sahip insan müsveddelerini rol model olarak sunuyorlar.
Televizyonlarda gündüz kuşağı programları, ahlaksız diziler, ensest tabusunu ve ahlaksızlığı yayıyorlar.
Yaptığınız bu habercilik, yayınladığınız bu dizi veyahut gündüz kuşağı programı ahlaksızlık değil mi diye sorulduğunda özrü kabahatinden beter, bunları yayınlıyoruz ki toplum haberdar olsun. Toplum haberdar olsun derken toplumun görsel, işitsel, zihinsel ve ruhsal olarak kabullenmesini hedefliyorlar.
Normalleşsin demek istiyorlar.
Gündüz kuşağı programlarında işlenen konular toplumun ahlakına, inancına, sosyolojisine, kültürel değerlerine itibar suikastı yapılarak hazırlanıyor.
Gündüz kuşağı diğer adıyla ahlaksızlığı meşrulaştırma kuşağı, programlarda sunulan toplum arasında milyonda bir görülebilecek olayları sürekli yaşanıyor gibi yansıtıyorlar. Söz konusu ahlaksızlıklar meşrulaştırılmaya veyahut normalleştirilmeye çalışılıyor.
Siyaset kurumunun da medyadan geri kalır yanı yok.
Siyaset kurumu adam akıllı geçmişten ta günümüze kadar kronikleşmiş sorun ve meselelerimize çözüm üretmiyor.
Gerçekten bu ülkenin sorunlarına çözüm üretmek için gayret gösteren vekillerimizi dışardan tutarak söylüyorum, bizdeki politikacılar Hacivat-Karagöz oyunları aratmayacak cinsten adeta rollerini icra ediyorlar.
En başta darbe anayasası ile yönetiliyor olmamız bir sorun değil mi?
Darbe ürünü anayasa sorunumuz… yani cunta anayasası ile yönetiliyor olmamız, başlı başına bir ayıp olarak ortada duruyor.
Eğitim sorunu….
Ekonomik sorun….
Ahlaki sorun…
Aile kurumunun çökmesi….
Kürt meselesi….
Terör sorunu….
Sağlık sorunu….
Ahlaki yozlaşma, aile kurumunun çökmesi…
Başörtüsüne anayasal güvencenin getirilmemesi...
Anadilde eğitim sorunu…
Kemalizm sorunu…
Terörü besleyen faşist uygulamaların sorunu…
Irkçılık sorunu…
Siyonistlere hizmet sorunu…
Masonların varlığı sorunu…
Darbe anayasasıyla yönetiliyoruz sorunu….
Sorunlarımıza çözüm üretmesi gereken siyaset kurumu, maalesef ekonomideki enflasyon ve kur gibi dalgalı bir şekilde seyrediyor.
Ekonomik istikrarsızlıkla birlikte siyasi istikrarsızlığı isteyenler, sürekli en uç noktalarda yer aldıklarını görüyoruz. Sorunlarımızın çözüme kavuşmasını istemeyenler sürekli bu sorunlarla boğuşacağımızı isteyeceklerdir.
Bunun çözümü Siyasete ahlak yasası, basın ve medyaya da etik ahlak yasası getirilmelidir. Söz konusu ahlaki kriterlerin dışına çıkan siyasetçi siyaseten men edilmeli, medya kuruluşu ise kapatılmalıdır. Özrü kabahatlerinden beter olanlara yönelik önlem alınmazsa sorunlarımız bir yüz yıl daha sürecek gibi gözüküyor.