Aile kurumuna karşı savaş açanların şöyle bir kimliğine bakıyorum… Belli ki bir yerlerden talimat almışçasına bir ağızdan konuşuyorlar. Örgütlü bir şekilde toplumun içine kötülüğü yayıyorlar.

Ailesiz toplum modelini dayatan bu zihniyetin ortak dili, "Aile devletten sonra gelen en gerici kurumdur!" söyleminin arkasına sığınıyorlar.

Bu söylemi yapan DEM partililer, sosyalizmin ana fikir akımlarını destekleyerek söylüyorlar. Bunu konuşurken Kürtlerin haklarını savunmak için yapmıyorlar. Sosyalizmi desteklemek için yapıyorlar.

DEM parti vekilleri ve belediye başkanları da çok iyi biliyorlar, Kürtlerin yanında en kutsal olan değer, ailedir. Kürtler namus ve gayretlerine çok düşkündürler.

Bu söylemi söyleyerek Kürt toplumu arasında ailenin itibarını zedelemek istiyorlar. İtibarı zedelenmiş bir aile yapısında her türlü çözülmeler meydana gelecektir.

Aile kurumunu çözdüklerine inandıkları için, DEM partililer LGBT’ci olduklarını gizleme ihtiyacı bile hissetmiyorlar.

LGBT’cilik Allah’ın lanetine uğramış, Lut kavminin kötü fillerini DEM parti savunuyor. Kürtler mutlaka bir gün gayrete geleceklerdir. Lut kavminin helakına neden olan kötü fiillerinden dolayı DEM parti vekil ve belediye başkanlarını lanetleyeceklerdir.

Sosyalizm ve Komünizmin son evresi olan anarşizmin savunucuları olan DEM partililer ve PKK; devletsiz, ailesiz, nikahsız bir hayatı savunduklarını söylüyorlar.

Sormazlar mı yaklaşık 60 yıldır, devlet kuracağız diyerek bu milleti niçin kandırdınız. Madem devletsiz bir felsefeniz var, niçin yüzbinlerce Kürt ve Türk evlatlarının kanını akıttınız.

İşgaller artık, silahlarla ve kaba kuvvetle yapılmıyor. İşgaller algı operasyonları ile yapılıyor.

Bir kurşun sıkılmadan artık ülkeler işgal ediliyor. İşgal ettikleri ve itibarsızlaştırdıkları ilk kurum aile kurumu.

Ne de olsa aile kurumu devletin en küçük birimi. Devletin en küçük biriminin yok edilmesi devletin yok edilmesi ile aynı anlamı taşıyor. Bu yüzden aileyi ilkellik, yobazlık ve gericilikle itham ediyorlar. Aile kurumuna itibar suikasti düzenliyorlar.

Aile kurumu yok oldu mu? Her şeyi yok edebilirler stratejisiyle saldırıyorlar. Bundan olsa gerek ilk hedef aile kurumu oldu.

Bunu birdenbire yapmadılar. Zamana yayarak yaptılar. Nasıl mı yaptılar… çok basit yöntemlerle yaptılar. Aramıza üç kavramın faaliyetlerini sokarak yaptılar.

Feminizm, LGBT ve Köpek…

Feminizm ile aile kurumunu yok ettiler. LGBT ile sapkın bir yaşam ve çocuk yerine köpek sevgisini dayattılar.

Ne derseniz deyiniz, çağımızın bu üç büyük sorununu görmezden gelemeyiz. DEM parti ve PKK başta Kürtlere en büyük kötülüğü yaparak Feminizm, LGBT’yi savunuyor.

Diyarbakır sokakları başta olmak üzere doğu illeri başıboş sokak köpekleri ile dolu ve bu köpekler her gün bir Kürt evladına saldırıyor. DEM parti belediyelerinin umurunda değil. Nede olsa Kürtlerin verdiği oyları cepte keklik olarak görüyorlar. Verilen oyların emanet olduğunu unutuyorlar.

Ayrıca bu pişkin tavırları şunu gösteriyor, bunların yanında Kürtlerin hiçbir değeri yok. Kürtlerin değeri olsaydı, Kürtlerin değerleriyle çelişecek söylemleri yapmazlardı. Kürtlerin onların yanında değeri olsaydı köpek sorununu bir çözüm getirirlerdi. Bunu da çözmediklerine göre, amaçlarının ne kadar kötü olduğunu gösteriyor.

Feminizm, LGBT ve Köpek sorunu; yerel, bölgesel ve uluslararası bir sorun haline geldi. Ve bu sorun halen devam ediyor. Bu soruna karşı herhangi bir çözüm üretilmiş de değil.

Monarşiye, imparatorluğa, diktatörlüğe ve totaliter yönetimlere en büyük eleştiriyi yapan PKK ve DEM parti, Feminizm monarşisini, diktatörlüğünü, imparatorluğunu ve totaliterliğini dayatmaktan da geri durmuyor.

Amazon kraliçesinden esinlenerek erkek düşmanlığı yapan savaşçı amazon kadınlarının günümüz versiyonu olan Feminist akımların aile ile sürdürdüğü savaşta aile kurumunu bitirme noktasına getirdiler.

Aile ile savaşan bu yapılara statü ve yasal meşrulaştırma veren hükümetin bu konuda kendine öz eleştiri yapması ve yanlışından geri dönecek adımları atması gerekiyor.

Amazon efsanelerinde matriarka, maderşahilik diğer deyimle anaerkil bir toplumun inşa edilmesine yönelik adımlar atılarak aile düşmanlığı yapılıyor.

Aileyi oluşturan kadın ve erkek arasında çatışmanın olması demek, aile huzurunun yok olması demek.

Feminist akımlar erkeğe ait ne kadar faktör varsa ataerkillik ya da patriyarki deyip savaş açtı. Bu savaşta aileyi oluşturan karı-koca arasında çatışmaları artıracak fitne kazanlarını kaynatıyorlar.

Erkeğe karşı savaş açılmasına yönelik her türlü adım atılıyor.

Feminist akımların hükümranlığını ve saltanatını sürdürdüğü, adeta zorba bir diktatörlük yönetimi gibi sözde kadının elini güçlendireceğiz hilesi ile aile kurumunu bitirme noktasına getiriyorlar.

Erkek ile kadın arasında sınıf çatışması çıkaran meşum akımlar, aile kurumuna hayasızca saldırıyorlar. LGBT gibi hayasız akınlarla sapkınlığı dayatanlar, gençlerin yuva kurmasına engel oluyorlar. Gençlik toplumsal rollerinde cinsiyet karmaşasını yaşıyor. Kadın ve erkeğin statü ve rollerinde ailesiz bir yaşam tarzını dayatıyorlar.

Aile diye bir şey hayatımızda kalmayınca sıra geldi oturduğumuz evleri dönüştürmeye… Artık bir artı bir evlere sıkıştırılmış bir toplum modeline doğru gidiyoruz. Gidişatımız hiç te iyi gözükmüyor.

İnşa edilen bir artı bir evlerde ailesiz bir yaşam tarzı, birlikte yaşama, flört, zina, günü birlik her türlü kötülükler ve gayri meşru yaşam tarzları dayatılıyor.

Nede olsa aile diye bir şey kalmadı ya. Artık bu kadar büyük mekanları da işgal etmeye gerek kalmıyor. Birkaç metrekarelik bir yer oturmak için yeterli oluyor.

Aileyi bitirdiklerine göre geriye ne kaldı. Köpek severlik kaldı.  Çocuk yerine köpek seviniz akımı başlatıldı.

Köpek severlik akımını başlatmaları da boşuna değil. Çocuk yoksa aile yoksa köpek var, paradigmasını dayatıyorlar. 

LGBT hükümranlığında Feminizmin diktatörlüğünde köpeklik çağını yaşıyoruz.