“Ateşkes”... Kulağa ne kadar yumuşak, ne kadar insani geliyor değil mi? Sanki bir dua gibi telaffuz edilince savaşın kan kokusunu örtecekmiş, acıyı dindirecekmiş sanıyoruz. Oysa çoğu zaman, bu kelime bir merhamet perdesinden çok, güçlü olana nefes aldıran bir molanın adıdır.

Savaşın dumanı yoğunlaştığında, mağlup tarafın nefesi kesilmek üzereyken, birden arabulucular sahneye çıkar. Koridorlar açılır, kameralar yerini alır, dünya “barış” kelimesiyle alkış tutar. Oysa bu alkış, gerçeğin üzerini örten bir dekorun parçasıdır. Tarih boyunca aynı oyun defalarca sahnelendi.

2008–2009 kışında “Cast Lead” operasyonu sırasında Gazze yerle bir edilirken, her birkaç günde bir “ateşkes” ilan edildi. Sonra yeniden bombardıman... 2014’te “Protective Edge” adını verdiler: Vur, dur, yeniden vur... Mayıs 2021’in kısa ama yakıcı çatışmalarında da aynı sahne vardı. 2023–2024 döneminde ise perde tamamen düştü, insani yardım görüntüsü altında, istihbarat toplama, mevzi yenileme ve yeniden saldırı hazırlığı yapıldı.

Bu döngüde hep aynı sorular sorulmalıydı ama kimse sormadı, Kim durduruyor? Kimin için durduruyor? Gerçekten insan hayatı mı korunuyor, yoksa savaşın ritmi mi ayarlanıyor?

Ateşkesler çoğu zaman kutsal bir hakikatmiş gibi sunulur ama gerçekte bir zaman çizelgesidir. Tarafların yeniden hizalanma, mühimmat ikmali, hedef tespiti yaptığı sessiz bir ara dönemdir. Bir yandan yardımlar gelir gibi yapılır, öte yandan yer değiştiren nüfus, toplu barınma alanları, sivil hareketlilik dikkatle izlenir. Bu veriler, sonraki saldırıların koordinatıdır. “İnsani ara” dedikleri şey, aslında “stratejik istirahat”tir ve bu istirahatin bedelini hep masumlar öder.

Diplomasi de bu oyunun en parlak maskesidir. Kimi zaman gerçekten barış için çabalar ama çoğu zaman güçlü tarafın avantajını koruyan bir perdeye dönüşür. Arada kalan devletler, uluslararası kurumlar ve sözde arabulucular, insaniyet maskesiyle güç dengelerini sabitler. Kimi krizi çözer gibi görünür, kimi sadece dondurur. Böylece zulmün yeni turları için zemin hazırlanır.

Elbette, ateşkesin hayat kurtardığı anlar da vardır. Fakat eğer bu süreç denetlenmez, şeffaf olmaz, bağımsız gözlemcilerce güvence altına alınmazsa, sonuç hep aynıdır, Güçlü olan yeniden nefes alır, zayıf olan yeniden hedeflenir. Bu, teorik bir kaygı değil, sayısız örnekle kanıtlanmış bir gerçektir.

Bugün artık bu tiyatronun başka bir oyuncusu daha var "küresel körlük". Güçlü müttefiklerin “itidal” çağrıları, diplomatik ifadelerle yumuşatılan kınamalar, medyanın parazitleştirdiği vicdan... Her şey suçun görünürlüğünü azaltmak, zulmü “çatışma” kisvesi altında meşrulaştırmak için çalışıyor. Ekranlar kararıyor, gündem değişiyor, ölümler sıradanlaşıyor.

Gerçek barış, sahnede değil, masanın altındaki hesapların ortadan kaldırılmasıyla mümkündür. Çünkü suç, çoğu kez o masanın altında imzalanır Üstündeyse sadece dekor vardır. Adalet masanın üstüne konulmadıkça her ateşkes yeni bir başlangıç değil, yeni bir cezalandırmadır.

Bu yüzden vicdanlı bir insanın tavrı, sorgulamaktır. “Ateşkes” sözcüğünü kutsamak değil, niyetini çözümlemektir. Eğer amaç insanı korumak değilse, o çağrı bir kurtuluş değil, bir tuzaktır. Barış kelimesini ağızlarına alanlar, önce adaletin yerini sormalıdır.

Dünya artık bu oyunu anlamak zorundadır.

Diplomasi tiyatrosunu, arabuluculuğun perde arkasını, insani koridorların nasıl kullanıldığını görmek zorundadır. Çünkü eğer bir kelime “ateşkes” insanlığı kurtarmıyorsa, o kelime insanlığın üstüne örtülmüş bir yalandır.

Barış müzakere edilebilir, ama hesaplaşma ertelenemez. Adalet geciktikçe, her ateşkes sadece yeni bir zulmün provasına dönüşür.