Her gün sosyal medyada kültürümüze, inançlarımıza, ahlakımıza ve toplumsal değerlerimize aykırı onlarca paylaşım yapılmaktadır.

Toplum olarak dejenere edilmemiz, değerlerin, kuralların, davranışların, ahlakın, sosyal ilişkilerin, kültürün gerileme ve bozulma sürecinin başlangıcıdır.

Bir fotoğraf paylaşımı uğruna insanlık değerlerini ayaklar altına alanlar, bir paylaşım için canını hiçe sayıp ölümle burun buruna gelenler, kişiliksiz, şahsiyetsiz ve ahlaksız bir sosyal medya kullanımının yaygınlaşmasına neden olmaktadır.

Özellikle gençler, bu platformları abartılı bir şekilde kullanmaya başlamış, Tıklanma, beğenilme veya paylaşım yapmak artık bir amaç haline gelmiştir.

Bu noktada ailelere büyük görev düşmektedir. Çocuklarımızın kimlerle arkadaşlık kurduğu, kimlerle görüştüğü ve sosyal medyayı nasıl kullandığı mutlaka takip edilmelidir.

İnsanların toplumsal dejenerasyona uğramaması sürecinde en önemli kurum ailedir. Aileler çocuklarına davranış eğitimi vermemekte, onlara sınır koymamaktadır. Oysa toplum kurallarını, ahlak yasalarını ve değerlerimizi önce ailede öğretip benimsetmek gerekir.

Toplumun bozulması birçok olumsuz sonuca sebep olabilir. Suç oranlarının artması, ahlaki değerlerin çöküşü, toplumsal çatışmaların artması, sosyal ve ailevi bağların zayıflaması ve güven duygusunun azalması bu sonuçlardan sadece birkaçıdır. Ayrıca, bu durum toplumun uzun vadede sürdürülebilirliğini ve refahını da olumsuz yönde etkiler.

Toplumun bozulmasını önlemek için stratejik ve kapsamlı projeler geliştirilmelidir.

Günümüz gençliği, teknolojinin sunduğu sınırsız olanaklar içinde kaybolma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Dijital dünya, doğru kullanıldığında bilgiye erişimi kolaylaştıran bir araçken, yanlış kullanıldığında kimlik karmaşası, özgüven eksikliği ve sosyal izolasyona neden olabilmektedir.

Bu nedenle, gençlerin teknolojiyle bilinçli bir ilişki kurmaları için hem ailelerin hem de eğitim kurumlarının ortak bir sorumluluk bilinciyle hareket etmesi gerekmektedir.

Toplumsal değerleri yeniden güçlendirmek için bireyden topluma uzanan bir farkındalık seferberliği başlatılmalıdır. Medya, sanat, eğitim ve dini kurumlar toplumun bilinçlenmesi için ortak çalışmalar yürütmelidir.

Kültürel etkinlikler, sosyal sorumluluk projeleri ve dijital farkındalık kampanyaları aracılığıyla özellikle genç kuşaklara değerlerimizin önemi anlatılmalı, "beğeni" kültürünün yerine "bilinçli ve faydalı paylaşım" anlayışı kazandırılmalıdır.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki, toplumsal bozulma, toplumun düzenini, değerlerini ve sosyal kurallarını zayıflatan karmaşık bir süreçtir. Ancak etkili stratejik projeler ile toplumun tüm kesimlerini kapsayacak adımlar atılırsa, bu gidişat tersine çevrilebilir.

Bir sonraki yazımız S-B-X-Y ve

(ZOOMER) Z kuşağı hakkında olacaktır.