Çağdaşlıktan çağdışılığa, çağdışılıktan barbarlığa doğru sancılı bir dönemden geçiyoruz. İnsani değerler hiçbir zaman bu kadar yitirilmemişti. İnsanın kanı, malı, canı, izzeti nefsi hiçbir dönemde bu kadar ucuz olmamıştı. Avrupa’nın engizisyon vahşiliğinden daha vahşi bir dönemin karanlığını yaşıyoruz.

Masallarda çocukları öldüren canavarların, dev anaların hikayelerini gerçek hayata görüyoruz.

Gazze kanayan yaramız… Masallarda anlatılan canavar hikayelerinin gerçeğe dönüşmüş boynu bükük yalnızlıklar diyarı Gazze. Tüm dünyanın sırtını döndüğü asaletin merkezi Gazze.

Her gün çocukların, kadınların, sivil insanların katledildiği hüzünlü, nazlı çiçeğimiz Gazze.

Gazze, medeniyet diye pazarlanan batının gerçek yüzünü gösterdi.

Gazze’de çocuk cinayetleri ve katliamları zirve yaptı. Medeniyet buysa batsın medeniyetiniz. Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar. Bu canavar kana, göz yaşına, soykırıma, katliama, yok etmeye, tahrip etmeye doymuyor.

Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar, kundaktaki bebeleri, oyun oynayan çocukları, kadınları, yaşlıları, masumları katletmekten zevk alıyor.

Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar, evleri yıkmaktan, sivil yerleşim yerlerini bombalamaktan, camileri yıkmaktan, hastaneleri ve eğitim kurumlarını tahrip etmekten keyif alıyor.

Çocuklarımız tek tek gözlerimizin önünde katlediliyor.

Çocuk katliamı yüzyılında yaşıyoruz. Modern çağın çocuklara vermiş olduğu hiçbir güvence yok. Çocuklar hiçbir çağda bu kadar güvensiz bir dönemi yaşamadı. Uluslararası toplum, devletler, yönetim şekilleri çocukları koruyamıyor. Çocukları koruyamayan ve çocukları vahşice katleden sistemler sorgulanmalı.

İnsan hakları, çocuk hakları, kadın hakları… Saymakla bitiremeyeceğimiz yüzlerce “hakları” ile isimlendirilen kurumlar var. Söz konusu bu kurumlar inandırıcılığını yetirdi.

Gazze’de 20 bin çocuk katledildi. Nerede çocuk hakları…

Gazze’de 15 bin kadın katledildi. Nerede kadın hakları…

Gazze’de 45 bin insan katledildi. Nerede insan hakları…

Gazze’de 100 binin üzerinde insan yaralı. Nerede sivillerin dokunulmazlığı…

Doktorların dokunulmazlığı, sağlık çalışanlarının dokunulmazlığı, öğretmenlerin dokunulmazlığı, öğrencilerin dokunulmazlığı, gazetecilerin dokunulmazlığı, sivil savunma kuruluşlarının dokunulmazlığı, yardım kuruluşlarının dokunulmazlığı, sivil yerleşim yerlerinin dokunulmazlığı, eğitim kurumlarının dokunulmazlığı, ibadethanelerin dokunulmazlığı, hastanelerin dokunulmazlığı, kadınların dokunulmazlığı, çocukların dokunulmazlığı, sivillerin dokunulmazlığı….

Söz konusu kurumlar çocukları, kadınları, doktorları, öğretmenleri, öğrencileri, insanları ve sivilleri koruyamıyorsa bu kurumlar sistemsel olarak sorgulanmalı. Dünyanın geldiği nokta bu.

Uluslararası kurumlar büyük bir sistem krizi yaşıyor. Bu sistem krizi ahlaki ve insani tüm özelliklerin yitirildiği gösteriyor.

Bir sistem çocukları, kadınları, sivilleri koruyamıyorsa bu kurumların sistemsel çöküşünün bir göstergesi.

“İnsan insanın kurdudur.” “Hedefe giden her yol meşrudur.” “Güçlü zayıfı ezmelidir.” Batının insanlığa vermiş olduğu bu bozuk düşünce yapısı insanı insan olmaktan çıkarıp adeta vahşi bir canavar durumuna düşürüyor. 

Yazık çok yazık, maalesef batının sistem krizi bize de yansımış… Batının sistem krizinden dolayı Gazze’de yaşanan çocuk katliamları, memleketimiz de de çocuk cinayetleri yaşanıyor.

Diyarbakır’da Narin, Tekirdağ’da Sıla, İstanbul’da Şirin, Gazze’de Rim ve ismini sayamayacağımız tam 20 bin çocuğumuzu kaybettik. Vicdan, merhamet, şefkat, acıma, sevginin olmadığı bir dünyada çocuklar nasıl güvende olsun.

Cennet kuşu yavrularımızı kim, niçin, neden, hangi amaçla katlediyor. Siyonist vahşilerin çocuk soykırımını anladık anlamasına da bize ne oluyor. Müslümanım diyen insanlar nasıl bir Siyonist kadar cani, barbar, vahşi ve çocuk katili olabiliyor. Bu sorgulanması gereken önemli bir mesele.

Bu yavrularımızı kaybetmenin sonuçlarına değil, sebeplerine inilmeli.