Geçtiğimiz hafta sonu iki gün boyunca HÜDA PAR’ın 4 oturum şeklinde düzenlediği “Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı” vardı.

Çalıştayın tamamını naçizane takip eden biri olarak söylüyorum, bu kadarını beklemiyordum. Öylesine elzem meseleler konuşuldu ki… Öylesine derin çözümlemeler yapıldı ki… Keşke TRT’den naklen yayınlansaydı da 85 milyon izleyebilseydi.

İnanın kendimi beynelmilel bir kongrede hissettim. Yüzyıl öncesine götürdü bizi bu çalıştay. Sanki yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde olduğu gibi, dünya yeni savaştan çıkmış ve yeni bir dünya düzeni kuruluyor da, herkeste bir ciddiyet ve bir hareketlilik…

Evet, belki şu an dünya topyekün bir savaşa girmemiş ama neredeyse dünyanın her tarafında acımasız ve adil olmayan savaşlar, çatışmalar devam ediyor.

Belki II. Dünya harbinde olduğu gibi Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombaları atılmadı ama Gazze’ye bunun onlarca katı kadar bomba yağdırıldı.

Belki Avrupa ülkeleri ordularını doğrudan savaşa sokmadılar ama oluşturdukları şer koalisyonuyla dolaylı olarak on yıllardır İslam Coğrafyasına saldırıyorlar.

Uzağa gitmeye gerek yok, Avrupa devletleri çok azı hariç Gazze soykırımında İsrail’e her türlü desteği vermiyorlar mı?

O halde dünyada adı konulmamış bir savaş var ve devam ediyor. Kimileri gücüne güvenerek açıktan savaşıyor kimileri de yancılar olarak bu savaşlara alttan alta her türlü desteği veriyor.

Niçindir tüm bunlar? Elbette ki savaş sonrası yüzyıllık dünya düzeninin miadını doldurduğu herkesçe anlaşıldı, sürdürülebilirliğini kaybettiğini herkes gördü.

Artık yeni bir dünya düzenine ihtiyaç var ve bunun kurulacağını sağır sultan bile duydu. Etrafımızdaki tüm gelişmeler bunu göstermiyor mu? O halde çok ama çok kritik ve mühim bir zaman diliminden geçiyoruz.

Kürt meselesinin çözümünün gerekliliğine bir de bu pencereden bakmalı. Bugün başaramazsak yarın çok geç olacak… Ve telafisi de mümkün olmayacak! Belki başka bir yüzyıla kadar aynı acılar yaşanacak, aynı gözyaşları dökülecek ve aynı ağıtlar terennüm edecek anaların dil’lerinden…

Maalesef ki geçmiş yüzyılı sahada kazanmamıza rağmen masada kaybettik, ALDATILDIK!

Bir yüzyıl daha kaybetmeye hiç birimizin tahammülü de takati de yoktur. Bu açıdan içinden geçtiğimiz bu zaman diliminin ehemmiyetini göz ardı etme şansımız yok. Ya Kürtler ve Türkler olarak kardeş olduğumuzu bir daha hatırlayıp birbirimize tüm haklarımızı amasız fakatsız teslim edip emperyalistlere müdahale kapılarını kapatacağız ya da sırasıyla bizleri küçülte küçülte yiyecekler. Bu böyledir. Tarih tekerrürden ibarettir.

Biz bunu yapmazsak gitgide uluslararası bir hal alan bu mesele daha girift ve karmaşık bir alana dönüşecek.

Meselenin ABD ve İsrail başta olmak üzere batılı emperyalistlere havale edilmesi için ellerini oğuşturan, yurt içinde ve yurt dışında sürekli çağrıda bulunan kirli yapılar var. Mesele bizim, çözüm bizde. Ama emperyalistlere havale edilirse artık çözümü bizden çıkacak!

Ne Türk’e ne de Kürd’e asla ama asla dost olmayan emperyalist güç sarhoşları hiç birimize acımayacaklardır. Boyunlarında mavi kravat olması ayakkabılarının cilalı olması onların merhametsiz birer canavar oldukları hakikatini değiştirmeyecektir.

Onun için yeniden bir daha tekraren diyoruz ki, ey devleti idare edenler! Başınız kumdaymış gibi hareket etmeyin, başınızın kumda olmadığını biliyoruz. Bir şeyleri görmüyormuşsunuz gibi davranmayın, görüyorsunuz.

Gelin yeni yüzyılda, yeni dünya düzeninde hepimiz gerçek bir kardeşlikle birbirimize bağlanalım. Küçülmeyelim, büyüyelim. Ayrışmayalım, birleşelim. Yem olmayalım, biz kalalım. Ya bunu başaracağız ya da yok olup gideceğiz!

Bir dahaki yazımızda görüşmek üzere…