Memleketimizin sokaklarında yürürken insanın içine bir hüzün çöküyor. Bir zamanlar ilmin, edebin, ahlakın ve manevi diriliğin keskin koktuğu bu topraklar, bugün gençlerin gözlerinde boşluk, kalplerinde dağınıklık, adımlarında yönsüzlük bırakıyor. Eskiden burası medreselerin ışığıyla aydınlanan, alimlerin hikmetiyle yoğrulan, gençlerin “vakit” denilen emanete sahip çıktığı bir diyardı. Şimdi ise zaman, yük gibi görülüyor; değerini bilen yok, sahip çıkan yok.

Gençlerimiz zamanlarını kıymet bilerek değil, çoğu zaman boş harcıyor. Saatler boyunca kafelerde oturmak, ekranın parlaklığında kaybolmak, sosyal medyada başkalarının hayatlarını izlemek ve kendini kıyaslamak, gerçek dünyadan uzak bir hayat sürdürmek artık rutin hâline geldi. Eskiden zaman bereketti, şimdi vakit bir yük. Atalarımız “vakit kılıç gibidir, ya sen onu kesersin ya o seni” derdi; bugün gençler vakti kesmeyi değil, vakte teslim olmayı tercih ediyor.

Aslında mesele sadece zaman değil. Memleketimizin en büyük problemi gençlerin köksüz ve amaçsız hale sürüklenmiş olması. Gençlik bir toplumun omurgasıdır; omurga kırıldığında beden ayakta duramaz. Biz ise bugün kırık bir omurga üzerinde yürümeye çalışıyoruz.

Ailelerin gençleri anlamakta zorlandığı, gençlerin aileyi yük gördüğü, herkesin birbirine yabancılaştığı bir çağdayız. Teknolojinin sağladığı sınırsız etkileşim, ruhlarda daha büyük bir yalnızlık yaratıyor. Facebook’ta, Instagram’da, TikTok’ta yüzlerce görüntü, binlerce sahte mutluluk akarken, gençlerin kalbi sessiz bir çığlıkla çatlıyor ama kimse bunu duymuyor.

Eskiden memleketimizin sokaklarında gençler büyüklerinin yanında edeple yürürdü. İlim meclislerine katılır, evde “xwe naske” yani “kendini tanı” öğüdünü dinlerdi. Bugün ise gençler “kendinden kaçmanın bin yöntemini” öğreniyor. Çoğu genç kafelere sığınıyor, saatlerini boşa harcıyor, çünkü dışarıda onları bekleyen bir amaç, bir ideal, bir sorumluluk hissi yok. Bu tüketim kültürü, Batı’dan ithal edilen boş zaman anlayışı, gençlerin hem kimliğini hem enerjisini emiyor.

Oysa memleketimizin ruhunda üretim vardı, tüketim değil. Dedelerimiz taş duvarların arasında, bir avuç toprakla bir şeyler üretmeyi bilirdi. Bugün ise gençler, ellerindeki koca zamanı bile üretime dönüştüremiyor. Peki, neden böyle oldu? Çünkü gençlerin zihinlerini dolduracak idealler artık toplumda güçlü bir şekilde dolaşmıyor. Büyük hayaller söylemek alay konusu, sorumluluk almak yük kabul ediliyor, iman ve değer temelli bir yaşam “çağ dışı” görülüyor.

İman, gençliği diri tutan bir ateşti. “Bir genç, Allah’ın emirlerine sarıldığında yer gök onunla beraber olur” diyen bir geleneğin içinden geliyoruz. Bugün ise gençlerin imanla bağını kesen, onları amaçsızlaştıran görünmez bir ağ memleketin üzerine çökmüş durumda. Sosyolojik olarak bakarsak gençlerin vakti boşa harcamasının üç temel sebebi var:

1. Yönsüzlük: Genç ne olmak istediğini bilmiyor; bir dava, değer veya hedef yok.

2. Aidiyetsizlik: Kendini memlekete, aileye, maneviyata ait hissetmiyor.

3. Kimlik bunalımı: “Ben kimim?” sorusunun cevabını artık dizilerde, influencerlarda ve popüler kültürde arıyor.

Bu üç kırılma, gençliği içten içe çürütüyor. Gecenin bir yarısına kadar eğlencede olan, sabaha kadar telefona bakıp sabah namazıyla tanışmayan, büyüklerin duasına hürmet etmeyen gençler işte bu sosyolojik kopuşun sonucudur.

Ancak gençleri suçlamak yanlış olur. Bu düzen onları kendine göre şekillendiriyor. Fakat kabul etmeliyiz ki, memleketimizin öz mayası bu değil. Bizim özümüz ilimdir, irfandır, ahlaktır, sabırdır, üretmektir; zamanın kıymetini bilmek vardır. Gençlik bir milletin umududur; umut boşa harcanınca toplum geleceğini kaybeder.

Bugün gençlere kızmak yerine onlara yol göstermek gerekiyor. “Yapma, etme” demek yetmez. Gence değer vermek, onunla konuşmak, sorumluluk alanı açmak gerekiyor. Bir gencin kalbini diriltmek, bir toplumun yarınını diriltmektir; bir genci kaybetmek ise bin geleceği kaybetmektir. Gençlere “vakit öldürme” demeden önce onlara “vaktinle ne yapabilirsin?” sorusunu öğretmek gerek.

Gençlerimiz aslında kötü değil, sadece yönsüz bırakılmış. Onlar, imanla, idealle, hedefle, bilgiyle buluştuklarında dağ gibi olur. Kirli kültür akımlarının etkisinden kurtulmaları için yeniden kendi köklerine dönmeleri gerekiyor. Dedelerinin duasına, annelerinin merhametine, alimlerin hikmetine ve Kur’an’ın rehberliğine sarıldıklarında kaybettikleri anlamı geri alacaklar.

Öğrenciler ve gençler için birkaç somut öneri:

• Vaktinizi planlayın: Günde 1–2 saat sadece üretken bir aktiviteye ayırın. Bu bir kitap olabilir, bir proje olabilir, bir el işi olabilir.

• Sorumluluk alın: Evde, okulda veya toplulukta küçük sorumluluklar üstlenin. Bu, özgüven ve aidiyet duygusu kazandırır.

• Manevi ve bilgi odaklı aktiviteler: Kısa sure okumak, hikmetli sohbetlere katılmak, sosyal fayda sağlayan işlerde yer almak zihni ve ruhu besler.

• Teknoloji kullanımı sınırı: Sosyal medya ve ekran süresini planlayın. Boş vakit yerine üretken vakit yaratın.

• Kendi kimliğinizi keşfedin: İlgi alanlarınızı ve hedeflerinizi belirleyin, başkalarının hayatını taklit etmeyin.

Unutmayın, elinizdeki vakit en büyük sermayenizdir. Kafede oturmakla iki yıl geçer ama sizi bir adım ileri götürmez. Telefonda kaydırdığınız görüntüler zihninizi uyuşturur ama gönlünüzü iyileştirmez. Sanal mutluluklar kalbinizdeki boşluğu büyütür ama doldurmaz.

Memleketimizin geleceği sizin elinizdedir. Siz dirilirseniz bu toprak dirilir; siz kendinize gelmezseniz bu toprak karanlığın içinde kalır. Biz özünden kopmuş bir millet değiliz; mayamız sağlamdır, sadece tozlanmıştır. Bugün gençlerin görevi o tozu silmektir.

Memleketimizin gençleri vakti öldürmek için değil, vakti diriltmek için yaratıldı ve bunu yapabilecek güç onların içinde. Kendinizi, vaktinizi ve ruhunuzu diriltecek adımlar attığınızda, memleketimizin yarını da aydınlanacaktır.