DEM Partililer, “özgürlük” kelimesini dillerinden düşürmüyorlar ama konu İslami değerler olunca birden tahammülsüzleşiyorlar. Oysa özgürlük, sadece kendi düşünceni yaşamak değil, başkasının inancına da saygı gösterebilmektir.

Bir çocuğun başörtüsüyle sahneye çıkması, bir gencin namaza yönelmesi kimseye zarar vermez. Aksine, toplumun ahlak temellerini güçlendirir, toplumsal barışı besler.

Ama belli ki bazıları, barıştan değil; çatışmadan beslenmeye alışmış. Çünkü bu zihniyet yıllarca şiddetin, kinin, gözyaşının gölgesinde var oldu. Silahın sustuğu yerde, sözün ve sevginin yeşermesinden korkuyorlar.

Silah yakma törenlerinde üç beş silah yakarak, silahı bıraktıklarını iddia edenler hiçte dürüst görünmüyor. Asıl mesele sadece silahı değil, kan, gözyaşı, çatışma, çekişme, toplumu kutuplaştırma ve İslami değerlere savaş açma zihniyetini bırakmaktır. Kalemden, kitaptan, imandan korkan bir anlayışın barışla, huzurla işi olamaz.

Toplumsal barış, sadece çatışmasızlıkla sağlanmaz. Barış, kalplerde başlar. Kalplerin huzur bulduğu yer ise inançtır.

Diyarbakır’da son günlerde düzenlenen tesettür etkinlikleri ve namaza başlama programları, toplumun manevi dirilişine işaret eden güzel gelişmelerdir. Gençlerin, çocukların kendi değerleriyle tanışması, buluşması, yüreklerin huzurla dolduğu bu sahneler, bir halkın kökleriyle yeniden bağ kurmasının en somut göstergesidir.

Ancak ne yazık ki, bu muazzam tabloyu bile hazmedemeyen bir kesim yine devreye girdi. DEM Partisi, bu anlamlı etkinlikleri sanki büyük bir sorunmuş gibi gösterip Meclis gündemine taşıdı. Oysa bu programlar, toplumu ayrıştırmak için değil, aksine birleştirmek, iyilikte yarışmak, güzelliği paylaşmak için yapılmıştır.

Bir süredir toplumun inanç damarını zayıflatmak isteyen bazı odaklar, halkın maneviyatla buluşmasından rahatsızlık duyuyor. Çünkü onlar için güçlü, bilinçli, imanlı bir gençlik; kendi ideolojik hesaplarının en büyük engelidir.

Diyarbakır sokaklarında yıllarca şiddetin, taşın, sopanın, öfkenin hüküm sürdüğü günleri unutmadık. O karanlık dönemlerde, nice çocukların ellerine kalem yerine taş tutuşturuldu. Nice genç, ilimle değil ideolojiyle zehirlendi.

Bugün ise o gençlerin yerini, ellerini semaya açıp dua eden, Kur’an okuyan, ibadetle huzur bulan gençler alıyor. İşte rahatsızlık tam da buradan başlıyor. Çünkü artık o eski düzen, o nefret dolu sokaklar yok. Onun yerini sevgi, birlik ve inançla yoğrulmuş yeni bir nesil alıyor.

Bir toplumun geleceği, gençliğinin yöneldiği yerdedir. Bildiğim bir şey var o da geleceği sağlam temellere oturtmanın tek yolu, imanlı, ilimle donanmış, edepli ve ahlaklı gençleri yetiştirmektir.

Diyarbakır’da yapılan bu etkinlikler, sadece bir ibadet çağrısı değil, aynı zamanda bir medeniyetin yeniden diriliş çağrısıdır.

Bir çocuğun “Allah-u Ekber” nidalarıyla minbere çıkması, bir kız evladımızın başörtüsünü gururla takması, bir gencin saf saf namaza durması… Bunlar kimseye tehdit değildir.

Bu görüntüler, Anadolu’nun ruhudur. Bu toprakların bin yıldır taşıdığı manevi mirastır.

Ne yazık ki, inançtan korkan, maneviyatı “tehlike” olarak gören bu zihniyet; hâlâ halkın değerlerinden ne kadar uzak olduğunu her fırsatta gösteriyor.

Toplumu ayrıştırmak yerine birleştirmek, nefret yerine muhabbet tohumları ekmek gerekirken; onlar yine ayrıştırmayı, ötekileştirmeyi tercih ediyorlar.

Halbuki bu ülkenin en büyük gücü, ortak değerlerinde birleşebilmesidir. Camide omuz omuza duranların arasında kimse etnik köken, parti, ideoloji sormaz.

Saflar sıklaştıkça kalpler birleşir, kalpler birleşince fitne barınamaz.

Bugün ihtiyaç duyduğumuz şey; ne daha fazla tartışma ne de daha fazla ideolojik çekişmedir.

Bugün ihtiyaç duyduğumuz şey; imanla, ilimle, edeple yoğrulmuş bir gençliktir.

Sevgiyle, şefkatle, muhabbetle dolu bir nesil yetiştirmek için çabalayanlara engel olmayın. Çünkü bu gençler, yarınlarımızın teminatıdır.

İmanla yürüyen bir gençliğin önünü kimse kesemez. Çünkü iman, en güçlü kalkandır.

Unutmayalım ki; bir toplumun gerçek dirilişi, tankla tüfekle değil, kalple ve inançla olur.

Bugün Diyarbakır’da yeşeren o maneviyat çiçekleri, yarın Türkiye’nin dört bir yanında açacak.

Ve işte o zaman anlayacaklar ki, hakikatin önünde hiçbir karanlık duramaz.