7 Ekim 2023’te başlayan ve binlerce masumun hayatına mal olan Gazze’deki katliam, ne yazık ki hâlâ bütün acımasızlığıyla sürüyor. Saldırılar, ağır bombardımanlar, enkaz altındaki çığlıklar yetmezmiş gibi, insani yardımların ulaşmasına engel olan, kapıları kapatan Siyonist işgal rejiminin sebep olduğu ölümler artık sayıların ötesinde. Gazze’de yaşanan dram, istatistiklerle ölçülemeyecek kadar büyük; çünkü bu sadece rakamların değil, insanlığın imtihanı.

Açlık, susuzluk, hastalık… Bunlar, savaşın soğuk kelimeleri olmaktan çıkmış, bir halkın günlük hayatının ayrılmaz parçası hâline gelmiş durumda. Gazze halkı bir yudum temiz suya muhtaç halde. İnsanların tek suçu, yüzyıllardır yaşadıkları topraklarını terk etmemek ve kimliklerinden vazgeçmemek.

Dünya halkları bu zulme karşı sessiz kalmıyor. Farklı ülkelerde milyonlarca insan meydanlara çıkarak, yürüyüşler düzenleyerek Gazze halkına destek veriyor. Ancak ne yazık ki, dünyayı yöneten liderler sessizliğini koruyor. İnsanlığın ortak vicdanı sokağa inerken, siyasi iradeler bu çığlıkları duymuyor ya da duymak istemiyor.

Türkiye’de de vicdanı olan herkes, bu dram karşısında harekete geçti. Anadolu’nun dört bir yanından insanlar, “Anadolu’dan Meclis’e, Meclis’ten Gazze’ye İnsani Koridor” çağrısıyla yürüyüşe katıldı. Amaç tek: Gazze’ye insani yardımın ulaşmasını sağlamak. Bu yürüyüş, sadece birkaç adımın toplamı değil; insanlığın onurunu koruma çabasıdır.

Diyarbakır’ın vefakâr halkı da bu çağrıya güçlü bir şekilde karşılık verdi. Konvoylar hâlinde Ankara’ya doğru yola çıkan gönüllüler, Gazze halkına gıda, su ve ilaç ulaştırabilecek insani yardım koridorunun açılması için yürüdüler. Bu, yalnızca bir yardım talebi değil; insan olmanın, vicdan sahibi olmanın gereğidir.

Fakat Gazze’de yaşananlar artık sadece “bir savaş” olarak tanımlanamaz. Siyonist işgal rejiminin yeni planı, askeri saldırıların ötesine geçerek, Gazze’nin kalıcı işgalini gündeme alıyor. Bu plan, şehrin yönetimini, altyapısını ve sosyolojik yapısını kökten değiştirmeyi hedefliyor. Bir başka deyişle, bu sadece fiziksel bir işgal değil; hafızaya, tarihe ve kimliğe yönelik bir silme operasyonudur.

Siyonist rejim, yüz binlerce insanı yerinden ederek Gazze’yi “yeni baştan” dizayn etmeye çalışıyor. Enkazların üzerine kurulacak yeni düzen, orada yüzyıllardır süregelen yaşamı, kültürü ve toplumsal dokuyu yok etmeyi amaçlıyor. Bu, uluslararası hukukta en ağır suçlardan biri olan “soykırım” tanımının birebir karşılığıdır.

Gazze’nin içinden, yıkıntıların arasından yükselen sesler ise nettir: “Bu artık sadece bombalarla yürütülen bir savaş değil; bir halkı toprakla, tarihle, kimlikle birlikte haritadan silme girişimidir.” Bu sözler, dünyanın dört bir yanına ulaşması gereken bir hakikati dile getiriyor. Çünkü bir halkın yok edilmesi sadece o coğrafyayı değil, insanlığın tüm ortak mirasını yok eder.

Siyonist işgal rejiminin saldırılarının arkasında, sadece askeri strateji değil, ideolojik bir proje var. Bu proje, Filistin topraklarının kimliğini değiştirmeyi, halkını sindirmeyi ve zorla göç ettirmeyi hedefliyor. Ve ne yazık ki, bu planın uygulanabilmesi, dünyada bulunan yüzlerce devletin sessizliğiyle mümkün oluyor.

Oysa dünya, tarihte benzer trajedilere defalarca tanıklık etti. Ruanda’da, Bosna’da, Arakan’da yaşanan soykırımlar, uluslararası toplumun geç müdahalesiyle milyonlarca insanın hayatına mal oldu. Bugün Gazze’de olan biten de aynı sessizlikle karşılanırsa, yarın çok geç olabilir.

Türkiye’den yükselen bu insani yardım talebi, sadece Gazze için değil, insanlık için bir imtihandır. Ankara’ya yürüyenler, vicdanın hâlâ hayatta olduğunu, dayanışmanın hâlâ mümkün olduğunu gösterdi. Onların attığı her adım, Gazze’de bir çocuğun daha açlıktan ölmemesi, bir annenin daha evladını toprağa vermemesi için atıldı.

Gazze’de yaşanan vahşete, açlığa, susuzluğa ve ölümlere artık kimsenin tahammülü kalmadı. İnsanlar, hükümetlerin diplomatik hesaplarına sığmayan bir hakikati haykırıyor: “Yeter!” Bu çığlık, sadece Filistin halkı için değil; zulme uğrayan, sesi kısılmaya çalışılan tüm halklar için yükseliyor.

Evet, Gazze bugün ağır bir kuşatma altında. Ama bu kuşatma sadece tanklarla, toplarla değil; sessizlikle, umursamazlıkla da sürüyor. Ve unutmayalım ki, sessizlik de bazen en az bombalar kadar öldürücüdür.

Bugün yapılması gereken bellidir: Gazze’ye insani yardım koridorunun derhal açılması, bombardımanların durdurulması, kalıcı bir barış sürecinin başlatılması. Çünkü orada ölen her çocuk, sadece Filistin’in değil, insanlığın kaybıdır. Ve insanlığın bu sınavı kaybetmeye tahammülü yok.