Yöneticilikte sertlik ve zarafet... Profesyonelliğin hikmeti...

Her idareci bir gün sert olmayı öğrenmek zorundadır. Çünkü idare, yalnızca merhametin değil, adaletin de mesleğidir. Ve adalet, bazen bir tebessümle değil, bir tok sesle tecelli eder. Fakat mesele, sert olmakta değil; sertliğin dozunu ve yönünü bilmekte gizlidir. Zira öfke bir silahsa, hikmet onun emniyetidir.

Sertlik, bir öfke biçimi değil; bir ahlak biçimi olmalıdır. Yönetici, kızdığı için değil, gereği olduğu için sert davranmalıdır. Aradaki fark, yıkmakla inşa etmek arasındaki fark kadar büyüktür. Öfke, aklı susturur; ama adaletle beslenen sertlik, düzeni kurar. Sertlik, bir cezadan önce bir mesajdır. O mesaj, “burada ölçü vardır, burada haksızlık işlemez” demektir.

Her kurum, disipliniyle yaşar. Ama disiplinin ruhu korku değil, güven olmalıdır. Korkuyla yönetilen yer, sessizdir ama huzurlu değildir. Oysa adaletle kurulan düzen, hem sessiz hem güvenlidir. Yöneticinin görevi, korku değil, saygı uyandırmaktır. Çünkü korkulan insan unutulur; saygı duyulan insan iz bırakır.

Sert olmak, insanı kırmak değildir. Bazen bir söz keskin olmalı ama kırıcı olmamalıdır. Bazen bir bakış kararlı olmalı ama zalim olmamalıdır. Gerçek yöneticinin dili, kılıç kadar keskin ama ipek kadar yumuşaktır. Sertliğin özü, duygusuzluk değil; duyguları dizginleyebilmektir. İdareci, öfkesini değil, vicdanını konuşturabildiği ölçüde büyür.

Yönetici bir hâkim gibidir. Her kararında bir kader saklıdır. Haksız bir öfke, adaletsiz bir cezaya dönüşürse, sadece bir kişiyi değil, bütün sistemi yaralar. Bir kurumda adalet duygusu zedelenirse, hiçbir motivasyon onu tamir edemez. Bu yüzden sertlik, nefretin değil, sorumluluğun dili olmalıdır.

Sert davranılması gereken anlar vardır.
Birisi sorumluluğunu bilmezse, görevin kutsiyetini unutmuşsa, kurumun itibarını zedelemişse...
İşte o anda, yöneticinin susması zaaftır. Sessizlik bazen merhamet değil, ihanettir. Çünkü adaletin ertelenmesi, zulmün başlamasıdır.
Fakat o an bile, sertlik bir gösteri değil, bir eğitim olmalıdır.

Yönetici cezalandırırken bile öğretir; kırarken bile onarır.

Sertlik, bir kurumda düzenin kalkanıdır. Ama o kalkan, vicdanla taşınmazsa, insanları ezer. Gerçek lider, insanı bastırmaz; davranışı sınırlar. Kişiyi değil, hatayı hedef alır. Kızdığı kişiye değil, bozulan düzene ses yükseltir. Zira insanı kırmak kolaydır; ama kırılan bir güveni onarmak, yılların emeğini ister.

Bir yöneticinin ses tonu, adaletin rengidir. Çok yükselirse korku doğar, çok susarsa ciddiyet ölür. Denge, bir sanat gibidir. Sözünü ölçüp söyleyen idareci, aslında kurumun kalp atışını ayarlayan bir hekim gibidir.
Ne fazla sıcaklık, ne fazla soğukluk...
İkisinin ortasında, “saygı” doğar.

İdarede sertlik, kararın kararlılıkla alınmasıdır; ama o kararın insana dokunan yanını unutmamaktır. Her disiplin hareketinin ardında bir vicdan muhasebesi olmalıdır. Soru şu olmalı: “Ben bu kararı kendi nefsim için mi, kurumun selameti için mi alıyorum?”
Eğer cevap nefse dönüyorsa, o sertlik zulme dönüşür. Eğer cevap emanetse, o sertlik adalettir.

Profesyonellik, duygularını kaybetmek değil, duygularını yönetmektir. Yönetici profesyonel olmalı ama soğuk değil; kararlı olmalı ama katı değil. Çünkü soğukluk, kurumun ruhunu dondurur. Katılık, insanların saygısını korkuya çevirir. Sertliğin ardında merhamet hissedilmezse, disiplin tiranlığa dönüşür.

Sertliğin gerçek manası, dengeyi korumaktır.
Merhamet, disiplini yumuşatmalı; disiplin, merhameti taşımamalıdır. Her iki uç da idareyi bozar. Fazla yumuşaklık saygıyı, fazla sertlik sevgiyi öldürür. Bir lider hem adaletin tok sesini, hem vicdanın sıcak nefesini taşıyabilmelidir.
Kimi zaman kılıç gibi keskin, kimi zaman anne gibi koruyucu...
İşte o ikisinin ortasında doğar “hikmetli idare.”

Unutmamalı ki, yöneticilikte asıl güç, cezalandırma kudretinde değil; affetme olgunluğundadır. Ama affetmek, her zaman susmak değildir. Bazı anlar vardır, susmak zafere değil, ziyana götürür.
İşte o anda, lider bir kelimeyle değil, bir duruşla konuşur.

Sertlik, idarede soğuk bir duvar değil, sıcak bir aynadır.
Kendine bakan herkes orada ölçüyü görür; adaleti, ciddiyeti, saygıyı...
Gerçek yöneticilik, bu üç kelimenin ortasında durabilmektir:
Adaletle sert, vicdanla yumuşak, ferasetle dengeli.