Geçenlerde bir esnafla muhabbet ediyordum. Diyarbakır hiçbir zaman bu kadar gayri ahlaki duruma düşmemişti, dedi.
Ne olmuş Diyarbakır’a diye sordum.
Önce başını salladı, sonra bir içerlendi, ardından da bir ah çekti.
Yüzüne baktım, yüzündeki kırışıklar; yılların birikim, tecrübe ve deneyimini barındırıyordu.
Çayını yudumlarken, Diyarbakır’ın 40-50 yıl önceki maneviyatının kalmadığını, ahlaki yozlaşmanın başını alıp gittiğini söyledi.
Konuşmasına devam ederken sitemkar bir ton ile manevi değeri olan tarihi mekan ve camilere gayri ahlaki kılık kıyafetlerle ziyaret edilmesinden rahatsız olduğunu dile getirdi.
Bu rahatsızlık sadece esnafın, tüccarın, işçinin değil, tüm Diyarbakır halkının rahatsız olduğu bir konu.
Tarihi mekanların ve tarihi camilerin manevi ruhuna aykırı ziyaret edilmesi Diyarbakır halkını rahatsız ediyor.
Diyarbakır’ın iman ve irfanla anılması gereken tarihi yapıları, alkol, uyuşturucu ve fuhuş çetelerinin mekanıyla anılıyor. Diyarbakır halkı bu durumdan rahatsız, bu rahatsızlık birkaç rantçının nemalanmasına kurban edilemez.
Tehlike aslında çok büyük bunu görmek lazım. Diyarbakır’da kültür turizmi, kültür turizmi olmaktan çıkmış adeta alkol, uyuşturucu ve fuhuş turizmine dönüşmüş.
Diyarbakır’da tarihi yapıların ruhuna aykırı, manevi dokuya zarar verecek mekanların varlığı; sosyal, kültürel ve ahlaki yozlaşmaya yol açıyor. Söz konusu yozlaşma kültür varlıklarının ve yerel yaşam biçiminin yıpranıp bozulmasına neden oluyor.
Kültür turizmi olmalı ama nasıl olmalı? Yozlaşarak mı olmalı yoksa manevi değerlerini koruyarak mı olmalı?
Diyarbakır’daki kültür turizmi üzülerek belirteyim, yozlaşarak oluyor.
Maalesef kadim şehrimde yerel kültürün ve kültür mirasının, ticari amaçlarla piyasa ürününe dönüşmesi, kültürün yozlaşmasına neden oluyor.
Oysa kültür gezginlerinin kültürün bozulmamış, özgün halini aradıkları da bir gerçek.
Kültür turizmini hedefleyen tüm kesimlere büyük sorumluluklar düşüyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı başta olmak üzere merkezi ve yerel yönetimler, siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları, seyahat ve konaklama firmaları, esnaf ve sanatkarlar birliği, vakıf, dernek ve toplumun tüm kesimlerinin elbirliği ile yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekecek tarihi dokuya uygun manevi değerlerin korunmasına yönelik adımları atmalı.
Özellikle manevi, kültürel ve yerel dokunun korunması güvence altına alınmalı. Tarihi mekanların alkol, uyuşturucu madde kullanımı, fuhuş ve haram eğlence mekanına dönüşmesine müsaade edilmemeli.
Diyarbakır’ı ziyarete gelen yerli ve yabancı turistler, asırlar öncesine yolculuk yapmak niyeti ile geldiğini unutmayalım. Tarihi mekanların varlığı, gelen ziyaretçilerin geçmişe doğru yolculuk yapmasına olanak sağlamalı. Geçmişin tarihi ruhu ziyaretçilere hissettirilmeli, manevi atmosferi cezbetmeli.
Ama gelin görün durum çok farklı, gelen turistler şehrin surlarının ve tarihi yapılarının ruhuna aykırı bir durumla karşılaşıyor. Ziyaretçiler tarihe yolculuk yapamıyor, tarihi mekanlar arasında eğlence ve alkolü görüyor. Bu durum ziyaretçileri Diyarbakır’a çekmek bir yana adeta bir daha uğramamaya neden oluyor. Bundan olsa gerek Diyarbakır’da kültür turizmi hiçbir zaman hedeflendiği noktaya ulaşamamıştır. Mesele eğlence ise Diyarbakır’ı ziyarete gelen turistler bu türden eğlenceleri kendi yaşadığı memleketlerde daha fazlasını yapabilir.
Diyarbakır’a turist olarak gelen ziyaretçilerin asıl amacı eğlence değil, tarihi mekanları ziyaret etmek, geçmişin ruhunu ve kültür mirasını özümsemektir.
Ziyaretçiler tarihi dokunun ruhuna uygun bir atmosferi görmek ve hissetmek istiyor. Manevi değerlerin olduğu ortama şahit olmak ve bunu deneyimlemek istiyor.
Ama gelin görün, Diyarbakır’da kültür turizmi, kültür turizminin ruhuna aykırı bir durumu yansıtıyor. Bu handikaptan kurtulmak gerekiyor.
Diyarbakır’da kültür turizminin gelişmesi ve istenen hedefe ulaşması için, manevi dokunun ruhuna uygun kültür mirası korunmalı. Yetkili merciler başta olmak üzere toplumun tüm kesimleri kültür turizminin ruhuna ve amacına uygun adımları atmalı.