Geçtiğimiz pazartesi günü Türkiye’nin dört bir yanında okullar açıldı, milyonlarca öğrenci ders başı yaptı. Heyecan, umut, yeni defter kokusu, rengârenk çantalar, velilerin telaşı, çocukların sevinci…
Ama Diyarbakır Oğlaklı deprem konutlarında yapılan İlköğretim ve Ortaöğretim Okulu’nda manzara bambaşkaydı.
O okulun öğrencileri için ilk ders zili çaldığında sınıflar onları kitaplarla, öğretmenlerle, karşılamadı. Onların karşısına çıkan manzara, yarım kalmış bir inşaat oldu. Hâlâ takılmamış pencereler, tamamlanmamış sıralar, şantiye havası… Hayalini kurdukları “yeni okul” sevinci yerini hayal kırıklığına bıraktı.
Veliler, çocuklarının mağduriyet yaşamaması için okul yönetiminden çözüm bekliyor. Yönetim ise öğrencilerin derslerinden geri kalmamaları adına, çocukları daha önce eğitim gördükleri okullara yönlendiriyor. Ancak işler kâğıt üzerinde göründüğü kadar kolay değil. Çünkü yönlendirildikleri okullar, kayıtlı olmayan öğrencileri kabul etmek istemiyor. Veliler “Biz çocuklarımızı götürdük, bilgi almak istedik ama okul yetkilileri ‘Okulda kaydı olmayan öğrencilerin eğitimini vermemiz doğru olmaz, sorumluluk alamayız’ diyerek geri çevirdiler” sözleriyle çaresizliklerini dile getiriyor.
Çocuklar ne yapacak? Eğitim haklarını kim güvence altına alacak?
Velilerin anlattığı bir başka sorun da ulaşım. Öğrenciler daha önceki okullarına gitmek istese bile bu yol ciddi bir mali yük anlamına geliyor. Asgari ücretle geçinmeye çalışan aileler için her evde iki öğrenci olduğunu varsayarsak servis ücretleri neredeyse imkânsız bir hâl alıyor. Veliler, “Çocuklarımız okula gitmeli, ama nasıl? Servis ücretlerini ödeyemiyoruz” diye dert yanıyor.
Bir çocuğun eğitim hakkı, ailenin gelirine endekslenemez. Hele ki depremden etkilenen bir bölgede, yaralarını sarmaya çalışan insanların sırtına yeni yükler bindirmek, sosyal devlet anlayışıyla bağdaşmaz. Devletin en temel görevi, çocukların kesintisiz eğitim görmesini sağlamaktır.
Deprem sonrası hızlıca inşa edilen konutlarla birlikte eğitim kurumlarının da aynı hızda tamamlanması gerekiyordu. Çünkü konut kadar okul da hayati bir ihtiyaçtır. Ancak görünen o ki, öncelik sıralamasında eğitimin yeri hâlâ gerilerde.
İnşaatın bitmeden açılışa hazırlanması, okul tabelalarının asılması, törenlerin yapılması kolaydır. Ama asıl mesele, içeride çocukların güvenle eğitim alabileceği bir ortamın olması. Çocukların penceresiz sınıflarda, inşaat gürültüsü eşliğinde ders yapması düşünülemez. Eğitim şantiye alanında başlamaz, başlamamalıdır.
Veliler, yaşadıkları hayal kırıklığını anlatırken en çok da çocuklarının heveslerinin kırıldığını söylüyor:
“Okullar açılıyor diye gün saydılar. Çantalarını hazırladılar, kıyafetlerini giydiler. Ama sınıflarında sıra yerine beton yığınlarını görünce hayal kırıklığına uğradılar.”
Bu çocukların beklentisi çok büyük değil: Sıcak bir sınıf, tahtada öğretmenin yazısı, teneffüste koşturacakları bir bahçe. Yani her çocuğun hakkı olan şeyler. Onların gözlerindeki heyecanı hayal kırıklığına dönüştürmek, sadece bir kuşağı değil, toplumun geleceğini de incitiyor.
Velilerin şikâyetleri, eksik sıralar, bitmemiş tuvaletler, yarım kalmış bahçeler... Eğitim, böyle bir belirsizlik ve ihmalkârlığa bırakılacak kadar sıradan bir mesele değildir.
Eğitim kurumlarının açılış tarihi, inşaatın gerçekten tamamlandığı ve güvenlik açısından hiçbir risk taşımadığı tarihe göre belirlenmelidir. Bunun denetimini ise bağımsız ve şeffaf bir mekanizma üstlenmelidir. “Nasıl olsa birkaç gün içinde biter” anlayışıyla hareket etmek, yüzlerce öğrenciyi haftalarca belirsizlikte bırakmak demektir.
Çocukların eğitim hakkı, Anayasa’nın güvencesi altındadır. Bu hak, “pencere takılamadı, sıra yetişmedi” gibi bahanelerle ertelenemez. Bir okulun eksikleri yüzünden çocukların hayalleri, umutları, gelecekleri ertelenemez.
Oğlaklı’daki tablo, eğitimde en küçük bir aksamanın, aslında geleceğimizde büyük bir gedik açtığını gösteriyor. Çocuklarımızın hayallerini yarım bırakmaya hakkımız yok.
Sorumlular üzerine düşen görevi yerine getirmeli. O okul bir an önce eksiksiz, güvenli ve hazır hâle getirilmeli. Veliler belirsizlikten, öğrenciler hayal kırıklığından kurtarılmalı. Çünkü eğitim bir lüks değil, en temel haktır. Ve o hak, bir gün bile ertelenmeyecek kadar değerlidir.