“Tarihe acı ve öfkeyle diyoruz ki: Ey bu ümmetin liderleri, büyük partileri, âlimleri! Sizler Allah katında bizim davacılarımızsınız. Her yetimin, her dulun, her göçmenin, her yaralının ve açın davasında sizler sorumlusunuz. Omuzlarınız, on binlerce masumun kanıyla yüklü. “

Birkaç gün önce direniş sözcüsü Ebu Ubeyde bu açıklamayı yapmıştı.

Kimimiz üzülmüş, kimimiz siyonizme daha bir kinlenmiş, kimimiz de öğrenilmiş çaresizlik sendromunun belirtilerini göstermiştik…

Ebu Ubeyde 6 Ekim 2023’te başlayan Aksa Tufanı’ndan bu yanaki en sitemli konuşmasını yayınlamıştı.

Acı ve öfkeyle seslendi Ebu Ubeyde…

Ne yaptık ki?

Neden Ebu Ubeyde bize acı ve öfkeyle seslendi ki?

Hayır, hiçbir şey yapmadık, Ebu Ubeyde’nin bu sitemini hakkedecek hiçbir şey yapmadık…

Keşke bir şeyler yapmış olsaydık da, eksik kalsaydı da, Ebu Ubeyde’nin sitemini hakketseydik…

Sitem, beklenti olmayanlara değil, umut bağlananlara edilir.

Ebu Ubeyde’nin bize umut bağlamasını gerektirecek ne yaptık ki?

Ama öyle deme hocam, sonuçta mitinglere katıldık, basın açıklamalarında slogan attık. Bunları basit görmeyin.

Hayır, bunlar basit şeyler değil. Bunlar tarafımızı belirtiyor. Elbette biz de bunları yapmak zorundayız, yapacağız, sonuna kadar.

Fakat sadece bunlar mı olmalıydı?

Müslüman olmayan halklar da bunları yapıyor. Miting de düzenliyorlar, belki bizimkilerden daha kalabalık.

Basın açıklamaları da yapıyorlar, slogan da atıyorlar, sembolik bazı sivil eylemler de yapıyorlar, farkındalık oluşturmak için.

Fakat bizimle diğerleri arasında bir fark olmalı.

Söz konusu halk, bizim dindaşımız ve kandan öte kardeşlerimiz.

Bu basitlikle yetinemeyiz. Acilen ve gerçekçi bir şeyler yapmak zorundayız.

Ümmet bu aksiyonu almak zorunda.

Yoksa hiç birimiz bunun hesabını veremeyiz…

Uzun lafın kısası, Ebu Ubeyde’nin sitemi üzerine oturup düşündüğümüzde gerçekten bu sitemi bile hakketmediğimizi anlıyoruz.

Düşünün ki kardeşlerimizden her gün ama her gün 70-80-100 tane insan siyonist terör tarafından vahşice katlediliyor, ardlarından feryat u figanlar kopuyor…

Çocuklar açlıktan ağlaşıyor, bazıları ölüyor…

Hastalar bırakın ilacı cihazı çalıştıracak yakıt bulamadığı için ölüyor…

Her gün bir eve acı düşüyor…

Fakat bizler sadece izleyip üzülüyoruz…

Bu mu?

İslam kardeşliği bu mu?

Bir vücudun azaları olmak bu mu?

Sadece üzülmekse mesele vicdan sahibi herkes zaten üzülüyor.

Üzülmek dışında hiç mi bir şeyler yapamıyoruz?

Verdiğimiz 2 kuruşla vicdanımızı rahatlatabiliyorsak vicdanımız zaten sönmüş, buna da gerek yok.

Çektiğimiz 2 tekbir, katıldığımız 2 sloganla gönül huzuruyla çoluk çocuğumuzun yanına dönüyorsak…

Vay halimize…

Bu devran böyle devam etmez…

Toparlanalım, toparlanmak zorundayız.

Son pişmanlığın fayda vermediği o gün gelmeden gafletten uyanalım.

İslam kardeşliğinin gereklerini yerine getirecek şekilde davranalım.

Ebu Ubeyde’nin sitemini hiç olmazsa üstümüze alınabilecek bir şeyler yapalım.

Bir dahaki yazımızda görüşmek üzere…