Türkiye’de ucuz siyasetin, yalan vaatlerin ve ideolojik bağnazlıkların alıcısı maalesef çok oluyor.  

Siyasetçi profili ile halkın tercihlerine baktığımızda, büyük bir kopukluk olduğunu görüyoruz.

Ama bir açıdan da halkın tercih meselesi denilip geçiştiriliyor. Halkın tercihini etkileyen binlerce nedenlerden sadece bir tanesi ekonomik gerekçeler olduğunu bilmeyenimiz yok sanırım. Seçimden önce yapılacak hizmetler tek tek sıralanıyor.

 İstihdama katkı sunacak birçok proje konuşuluyor. İşsizlik sorunun çözümüne yönelik kameralardan uzak fısıltılı bir şekilde, “sizin evden bir kişiyi işe alacağız, bize oyunuzu verin” başka bir parti “sizin evden iki kişiyi işe alacağız, bize oy verin” başka bir parti “devlet kuruyoruz, bize oyunuzu verin” deyim yerindeyse vaatler havada uçuşuyor.

Nasıl yönetilmek isteniyorsanız öyle yönetileceksiniz kaidesine binaen tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş misaline de halimiz uymuyor değil.

Böylesi bir siyasi ve politik atmosferin içinde hakikatli olmak zor durum.

Seçim biter… herkes işinin gücünün başına geçer. Günler günleri kovalaya dursun, değişen bir şey yok. Yine hayat pahalı, enflasyon almış başını gidiyor. Ahlaksızlık ve gayri meşru yaşam tarzları dayatılıyor. Sapkınlıklara karşı mahalle baskısını yapmak suç sayılıyor. Gayretli ve namuslu olan dışlanıyor. İlkesizlik meşrulaştırılmaya çalışılıyor.

Demokrasi ve insan haklarını ağızlarında geviş getirenler, iş hizmete gelince dut yemiş bülbüle dönüyorlar. Halk hizmet bekliyor denilince dillerini yutmuş, kör, sağır ve dilsiz kalmayı marifet sayarak, üç maymunu oynuyorlar.

Milyonlarca para harama, günaha, ifsada, yolsuzluğa, usulsüzlüklere heba ediliyor. Bir yandan ifsat diğer yandan yolsuzluk, şer odaklarının istediği gibi işler yürüyor. Bir taşta iki kuş gibi şeytanın görev istifasını verecek kadar ortalığı karıştırıyorlar.

Millete hizmet yerine “dem baş” (zamanınız güzel olsun) sloganlarıyla Stalin’in taktiği uygulanıyor. Belli bir kalıpta olan propaganda ile halkın gözlerini boyuyorlar. Olan yine halkın malına oluyor.

Otobüslerin tıklım tıklım olduğu bir anda, “DEM baş” halkın artık tepkisine yol açıyor. Hiç te “DEM baş değil” yada “ DEM ne baş” olduğunu görüyoruz.

Nasıl mı? Bizim meşhur Nasreddin Hocanın bir fıkrasıyla ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır sanırım.

Bir gün Nasreddin Hocanın canı ciğer yahnisi çekmiş. Hoca iki okka ciğer bırakır karısına “Hanım,” der, “Yahni yap akşama"

Hanım yahniyi pişirir ama o gün misafirleri varmış…  Evin hanımı gelen misafirleriyle ve komşularıyla ciğeri afiyetle yemişler.

Akşam Hoca eve gelir gelmez gürlemeye başlar ve sorar:

“Yahni hazır mı Hanım?”

“Ahh, sorma Efendi ciğeri kedi yedi.” Hoca bakar Tekir kediye. Kedi bir deri bir kemik.

Hoca haşmetle kediyi çıkarır kantara. Birde ne görsün. Kedi iki okka.

“Hanım, Hanım. Kedi iki okka geldi. Bu kediyse hani ciğer, bu ciğerse hani kedi?!”

Kıssadan hisse…

Bir parti düşünün yerel seçimlerde belediyeleri almış, ancak halka hizmet etmiyor.

Bu parti düşünün halka hizmet etmek yerine ucuz siyaset yapmayı tercih ediyor. Neden mi çünkü ucuz siyaset daha fazla rant elde etmesini sağlıyor.

Kimden mi bahsediyorum? Tabi ki DEM partiden bahsediyorum.

Yüzlerce kalemden DEM belediyesine para akıyor. Ancak hizmet yok. Acaba bu paralar nereye gidiyor. Nasrettin hocanın meşhur ciğer meselesi gibi bir durumla karşı karşıyayız.

Ülkemizde belediye vergileri 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununda sıralanan İlan ve Reklam Vergisi, Eğlence Vergisi, Haberleşme Vergisi, Elektrik ve Havagazı Tüketim Vergisi, Yangın Sigortası Vergisi ve Çevre Temizlik Vergisi olduğunu görüyoruz.

Hizmet göremiyoruz. Belediyenin aldığı diğer gelirlere bakınca bu paralar nereye gidiyor? Sorusunu gündeme getiriyor.

Vergiler, harçlar, harcamalara katılma payları, fiyat (ücret gelirleri), taşınmaz mal gelirleri yerel yönetimlerin en önemli öz gelir kaynakları arasında yer alıyor.

Ceza gelirleri, faiz gelirleri, özel kişi ve kuruluşlar tarafından yapılan yardımlar da yerel yönetimlerin diğer öz gelir kaynakları arasında sayılıyor.

Esnafın işyeri açma ruhsatı, inşaatların yapı ruhsatı, çöp vergisi, konut, mesken ve işyeri su aboneleri, yer altında geçen internet kabloları, yer üstündeki elektrik direklerinden ve direklerden geçen kabloların işgali, reklam panoları, şehir içi, şehir dışı, ilçeler arası ulaşım yapan araçların ödediği faturalar, sebze halinden geçen her araçtan kesilen fişler, spor müsabakalarının biletlerinde bile belediyeye para akıyor.

Belediyeler kendi il sınırı içinde bir uçan kuştan para kesmediği kalmış.

Kalemleri saymaya devam edelim…

Türkiye'de yerel yönetim birimlerinin gelirleri kurumayan bir kaynak gibi sürekli akıyor… Yerel yönetimlerin öz gelirleri, yerel yönetimlerin merkezi yönetim bütçe gelirlerinden aldıkları pay, yerel yönetimlere merkezi yönetim tarafından yapılan transferleri de hesaba katarsak, belediyelerde çalma, çırpma olmazsa tüm gelirler halka yetiyor.

Üstüne üstelik her ay her ilin nüfusuna, belediyenin hizmet projesine ve personel sayısına göre iller bankasından da ödenek geliyor.

DEM belediyenin bunun karşılığında halka yaptığı bir hizmet yok.

Nasrettin hoca misali… kedi iki okka… kedi buysa ciğer nerde, ciğer buysa kedi nerde? Halkın bunu sorması sorgulaması gerekiyor.

Ucuz siyaset dedik ya… DEM partili belediyelerin başvurdukları en kolay ve kestirme yol.

Hizmet yapmak istiyoruz, ama işte Ankara bize finans sağlamıyor. Yalanınız batsın. İller bankasına her belediyenin parası kuruşu kuruşuna kadar yatırılıyor. Size de paralar kuruşu kuruşuna yatıyor. Ama bu paralara ne oluyor, kimse bilmiyor. Yukardan saydığım yüzlerce kalemden para akıyor… DEM parti bu paraları ne yapıyor hesap soran yok.

Bugün toplu taşıma aracıyla şehir içinde bir seyran eyledim. Eylemez olaydım.

Neden mi?

Böylesi belediye düşman başına. Saatlerce durakta beklemek cabası. Neyse ki bir saatlik beklemeden sonra belediye otobüsü geldi. Bindik binmesine, binmez olaydım. İğne atsan yere düşmez, otobüs tıklım tıklım.

Halk kayyum zamanında da aynı sorunu yaşıyordu. Şimdi DEM belediyesi zamanında da yaşıyor. Değişen bir şey yok. Kayyum gitti, DEM geldi, değişen bir şey olmadı. Hatta bazen gelen gideni aratır derler ya aynı durumu Diyarbakır halkı yaşıyor.

DEM partili Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin ulaşım hizmetlerindeki yetersizliği Diyarbakır halkını mağdur ediyor.

Uzun bekleme süreleri, özellikle hastaneye gitmek zorunda kalan halk için ciddi bir kriz haline geliyor. Halk, soğuk havada 45 dakika bazen de bir saatten fazla otobüs bekliyor. Kimi okuluna, kimi hastanesine, kimi de işine gitmek üzere soğuğun ayazında titrek titrek bekliyor.

Diyarbakır’da DEM partili Büyükşehir Belediyesi’nin ulaşım hizmetlerindeki aksaklıkları, halkın günlük yaşamını olumsuz etkiliyor. Sefer sayılarındaki eksiklik, sağlık hizmetlerine zamanında erişimi engelliyor, birçok öğrenci ve çalışan işine geç kalıyor. Bu durum giderek daha ciddi bir krize dönüşüyor.

Ulaşım sorununu çözmeye de pek niyetli gözükmüyorlar. Her otobüste o kalabalığı görünce “DEM ne baş” akla geliyor.