Zulmün, zulmetin ve karanlığın yok olup, yerine adalet, nur ve aydınlığın geleceği günler bekliyordu, Diyarbakır’ın mazlumlarını….

Bundan olsa gerek Diyarbakır’ın Fethi savaş olmaksızın gerçekleşti… Hiçbir mazlumun burnu kanamadan, şehir halkı İslam’ın adaletine sığındı…

Hz. Peygamber ve Râşid Halifeler zamanında yapılan savaşlarda düşmana verdirilen can kaybının asgarî düzeyde tutulmuş olması, İslam’da fetihlerin amacının istila ve imha değil, inşa ve ıslah olduğunun en büyük delili…

İslam orduları, 636 senesinde Yermûk Savaşı’nda Bizans kuvvetlerine karşı büyük bir zafer kazanarak Suriye’ye hâkim oldu. Bundan iki sene sonra Hz. Ömer, Câbiye denilen yerde kumandanları ile yaptığı toplantıda Suriye’nin güvenliğinin sağlanması için Cezîre bölgesinin fethine karar verdi.

Diyarbakır'ın Bizans'ın ve Sasani imparatorluklarının zulmünden kurtulmasına ramak kalmıştı…

Hz. Ömer, Suriye valisi Ebu Ubeyde b. Cerrah’a bir mektup yazarak Cezîre’nin fethine başlanması emrini vermiş, Ebu Ubeyde de derhal İyaz b. Ğanem kumandasında bir ordu hazırlamıştı.

İyaz, daha önce Halid b. Velid, Sa’d b. Ebi Vakkâs ve Ebu Ubeyde b. el-Cerrâh gibi kumandanların emrinde, Arabistan, Irak ve Suriye’deki fetih hareketlerinde, çoğu kez öncü birliklerin başında görev yapmış güçlü bir komutandı.

Suriye Valisi Ebu Ubeyde’nin H. 18 (M. 639) yılında “Veba” salgınında vefatından sonra, Hz. Ömer, İyaz b. Ğanem’i Cezire Valiliğine tayin etti.

 İyaz da beş bin kişiden oluşan bir orduyla birlikte bölgeye hareket etti.

O dönemde Cezîre bölgesinde İyaz b. Ğanem tarafından fethedilmeyen bir yer kalmamış, Rakka, Harran, Ruha (Urfa), Nusaybin ve Meyyafarikin (Silvan) fethedilmişti.

Cezîre’nin şehirleri sulh yoluyla, alındı… Ya önceki dönemlerde böylemi idi… Bizans girdiği zaman, taş üstüne taş omuz üstüne baş bırakmamıştı… Ha keza Zerdüşt Sasani imparatorluğu da Cezire bölgesinde girdiği tüm şehirleri kan gölüne çevirmişti… Ateşperest Zerdüştler tarafından Dicle Nehri Kürtlerin akıtılan kanlarından kırmızıya boyanmıştı… Diyarbakır’ı işgal eden Zerdüşt Sasaniler birkaç günde 80 bin Kürdü katletmiş, şehirde çocuk, kadın ve sivil insanların cesetleriyle dolup taşmıştı.  Zerdüştlerin toplu katliam ve soykırımına maruz kalmış olan Kürt milleti dönemin en karanlık, en barbar ve en vahşi zulmünün tanığı ve mağduru olmuştu.

Ama İslam orduları bu beldeleri fetih ettiğinde hiç kimse öldürülmedi… Müslümanlar hiçbir Kürde zarar vermedi… Bilakis Kürtler İslam’ın adaletine sığındı. Savaşsız bir şekilde bu beldelerin fetih edilmesi, önceki tarihlerle kıyas yapıldığında Müslümanların fetih anlayışı ile Bizans ve Sasan’in işgal anlayışı arasında ne büyük farklar olduğunu ortaya koyuyor… Müslümanlar girdikleri beldelere hayat verirken, Bizans ve Sasani girdikleri beldelere ölüm getirmiştir. Bizanslılar ve Zerdüşt Sasaniler Kürtlere zulümler yaparken, Müslümanlar Kürtlere şefkat ve adaletle muamele etmişlerdir.

İslam’ın adalet güneşi, kalplerin fetih edilmesini önceliyordu. Bu yüzden İyaz bin Ganem, önce Rakka’yı sonra da Ruha’yı sulh yoluyla fethetti. Ruha’da yapılan sulh anlaşması, gayrimüslim erkeklerin yılda 1 dinar para ve iki ölçek buğday ödemelerini öngörüyordu. Gayrimüslimler, yine bu anlaşmaya göre, Müslümanlara karşı iyi niyet besleyecekler, onlara yardımcı olacaklar ve imar faaliyetlerine katılacaklardı.

Bu anlaşma gösteriyor ki Müslümanlar fetih ettikleri Kürt beldelerinin inşasına, mimarisine ve şehirleşmesine katkı sunmuş. Oysa ki Bizans ve Zerdüşt Sasani girdikleri Kürt beldelerinde şehirleri ve beldeleri yıkarak, tahrip etmişlerdi. İslam ve Müslümanlık Kürtleri medeniyetlerin beşiği, ilmin merkezi konumuna taşıdı. Kürtler İslam’ın adaletiyle medeniyetler inşa ederken, Bizans ve Zerdüşt Sasaniler Kürtleri karanlığın, cehaletin ve zulmetin karanlığına boğmuştur.

İyaz b. Ğanem, içinde çok sayıda sahabenin bulunduğu beş bin kişilik ordunun başında, Hicrî 18 senesinin Şaban ayında (Ağustos 639) Cezire’nin fethine Rakka’dan başladı. Sonra Ruha’yı fethedip, karargâhını burada kurdu ve buradan çevredeki şehir ve kalelerin fethi harekâtını yönetti. Bölgenin doğusuna doğru yayılan fetihler 641 senesi başında tamamlandı.

İyaz, Cezîre’de fethettiği diğer şehirlerle birlikte, Amid (Diyarbakır) ve Meyyafarikin’i şimdi ki adı Silvan'ı da savaşsız fethetti ve buralarda da Ruha anlaşması şartlarını uyguladı.

Böylece Diyarbakır’ın da içinde yer aldığı bölgenin fethi, bir buçuk yıl gibi kısa bir sürede ve nispeten kolay bir şekilde gerçekleşmiş oldu.

Peygamberler ve sahabeler şehri Diyarbakır'ın Mekke'nin fethinden 10 yıl sonra İslam orduları tarafından fethedilmesinin ve İslam topraklarına katılmasının savaşsız bir şeklide olması başlı başına ele alınması gereken bir konu.

İslam ordularının Diyarbakır surları önüne geldikleri gün, tarihin en ak sayfalarından bir sayfa olmuştur. Diyarbakır, o sayfayla sahabeler şehri olmuş ve bir iman kalesi hâline gelmiştir. O sayfa, Mekke'nin fethi kadar temizdir, paktır, nurludur ve bereketlidir.