İkinci dünya savaşının galibi olan ABD, Fransa, Rusya, Çin ve İngiltere galip olmanın avantajını kullanarak yeni bir dünya düzeni inşa ettiler. Bu devletler inşa ettikleri yeni dünya düzeninde karar merci rolünü üstlenmeye devam ediyorlar.
Birleşmiş Milletlerin daimi üyesi olan bu beş ülke uluslararası sistemi tüm dünya ülkelerini merkez-uydu paradigmasına göre yönetiyorlar.
Merkez'de yer alan ABD, Fransa, Rusya, Çin ve İngiltere; uydu konumunda olan diğer tüm dünya ülkelerinin nasıl idare edileceğine karar veriyorlar.
Sayın Erdoğan, Birleşmiş Milletler kürsüsünde Birleşmiş Milletlerin reformdan geçmesi gerektiği ve dünyanın beşten büyük olduğunu vurgulaması yerinde bir tespit olabilir. Ancak bu tespitin eksik kalan yönleri var. Kendilerini dünyanın merkezine konumlandıran bu ülkeler elde etmiş oldukları zenginlik ve gücü başka ülkelerle paylaşmaları hayalden öte bir durum olamaz.
BM’nin kuruluşu, İkinci Dünya Savaşı gibi çok yıkıcı bir savaşın ardından dünyanın yeniden böyle bir felakete sürüklenmemesi arzusunun bir ürünü olduğu iddia ediliyor. Ancak bu iddianın hiçbir inandırıcı yünü yok. Bu ülkeler istedikleri zaman, başka ülkelere savaş açabiliyor. Afganistan, Irak, Ukrayna, Suriye, Vietnam ve Filistin'in işgale maruz kalması, işgalcilerin de Amerika, Rusya, İngiltere ve Fransa olması söz konusu barışı sağlama iddialarının havada kaldığını bize gösteriyor.
Birleşmiş Milletlerin kuruluş felsefesi sorunların “güç ve çatışma” yerine “hukuk ve diplomasi” yoluyla çözülmesi niyetini ortaya koysa da bunun için kurulan örgütün yapısına baktığımızda, ikinci dünya savaşına ait dönemin “güç dengesini” yansıttığını görüyoruz.
Savaşın galibi olan ülkeler, BM’nin karar mekanizmalarında kendilerine özel bir konum tahsis ettiler. Kurulduğu dönemin güçlü aktörleri tarafından kendi güçlerini yansıtacak ve çıkarlarını koruyacak şekilde dizayn edilen BM’nin reforme edilebilmesi için o dönemki güç dengesinin değişmiş olması gerekiyor.
Yani BM’de daha etkin rol almak isteyen ülkelerin başta ekonomik ve askeri olmak üzere gücün bütün unsurları açısından Güvenlik Konseyi’nin daimi üyelerini geçmiş olmaları gerekiyor. Ancak reform talep eden ülkeler ile Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri arasındaki güç dengesine baktığımızda arada büyük bir uçurum olduğunu görüyoruz. Dünyada en çok silah üreten ve ticaretini yapan ülkeler BM örgütünün beş daimi temsilcileri olduğunu görüyoruz.
BM yapısı itibari ile reformu kabul edecek, dönüşüm yaşayıp, zulme karşı duracak pozisyonda olmadığını Gazze'de yaşanan soykırımda görüyoruz. 193 üye ülkeyi idare eden 5 daimi üye ülke, savaş kararı verdiğinde kimse bu kararı durduramıyor. Savaşın vermiş olduğu tahribatın ve soykırımın durdurulması için barış taslakları sunuluyor, başka bir daimi üye ülkenin veto etmesiyle barış sağlanamıyor, savaşlar devam ediyor. Üye ülkelere biçilen rol, sivil toplum kuruluşu gibi yardım faaliyetlerinde bulunmak, kınama mesajları yayınlamak ve protestolar düzenlemek gibi hiçbir yaptırımı olmayan roller biçiliyor.
İşleyişi ve yapısı itibarıyla BM, siyonist işgal rejimine hizmet eden bir yapı olma vazifesini üstleniyor.
BM örgütüne karşı, Türkiye başta olmak üzere diğer İslam ülkeleri kendi aralarında güç birliği yaparak, güçlerini birleştirerek yeni bir dünya düzenine geçmeleri gerekiyor.
Sayın Erdoğan'ın BM yapısı itibarıyla reformda geçmesi gerektiği yönündeki iyi niyetli söylemi karşılık bulamaz. Bunun için Türkiye bölgesel ittifaklar kurarak, yeni bir güç hamlesi oluşturarak, BM örgütüne alternatif bir güç, adalet temelli bir mekanizmayı hayata geçirmesi gerekiyor.
Çocuk hakları, kadın hakları, insan hakları; sadece kağıt üzerine yazılmış bir metinden ibaret olmasının arka planında yatan mantık bundan kaynaklanıyor. Yazılan metinler ölüden ibaret olup; karşılığı yok, pratiği yok, yaptırımı yok. Çocuk hakları, kadın hakları ve insan haklarını savunmak, ağıtlar yakmak diğer 193 ülkenin görevleri arasında yer alıyor. Beşli çetenin üstlendiği rol siyonist işgal rejimine askeri, siyasi, ekonomik destek vermek iken, diğer üye ülkelere düşen rol ise sivil toplum kuruluşu gibi kınama mesajları ve yardım faaliyetlerini yürütmekten ibaret oluyor.
Amerika, batılı ülkeler ve siyonist şer ittifakı tarafından günler kutlanıyor, haklar ihlal ediliyor… Çocuk haklarını en çok ihlal edenler onlar. Kadın haklarını en çok ihlal edenler onlar. İnsan haklarını en çok ihlal edenler yine onlar. Bu hakların geri getirilmesi için rol biçilen ülkelerin kınama mesajları ile halkların gazı alınıyor, uluslararası toplumun öfkesi dindiriliyor.
Gazze'de 25 bin çocuk, 15 bin kadın katledildi. Birleşmiş Milletlerin daimi 5 ülkesinden bir ikisi bu zulme direk yardım ederken, diğer daimi üyeler seyirci kalıyor. 193 üye ülkenin çoğunluğu da haklardan ve kınama mesajlarından gününü kurtarmaya çalışıyor.
Gazze'de 50 bin insan katledildi. Nerede uluslararası devletler topluluğu, nerede insan hakları… Dünya Gazze'de yapılan zulümlere suskun. Avrupa, Amerika ve siyonist şer ittifakı, çocuğa, kadına ve insana dair ne kadar değer varsa yok etti. Kutlamalar zulüm, vahşet ve vandallık üzerine yapılıyor. Kutlamalar, kan, gözyaşı ve mağduriyetler üzerine yapılıyor.
Siyonist rejimin arzı mev’ud işgal planına karşı tedbir alınmalı ve Siyonist vahşete dur diyecek adımlar atmalıyız. Ama bunun için İslam ülkelerinin kendi aralarındaki ihtilaflarını bir kenara bırakarak, vahdet, birlik, beraberlik ve ittifaklarını kurmaları gerekiyor. Yoksa uzaktan seyredilen bu zulümler başka bir gün hangi ülkenin kapısını çalacağı bilinmez.