Diyarbakır’ın tarihi mekanlarına bir seyran eyleyelim… bu günkü durağımız Nebi Cami… Peygamber Cami, Sur içinde bir ihtişamla duruyor.

Nebi Cami, tarihi çarşının giriş kısmında merkezi konumda duruyor.  Yüz yıllardır caminin çevresinde mahşeri kalabalıklar hiç eksik olmaz.

Çarşıya doğru gidilirken, caminin çevresinde ayakkabı boyacıları dikkat çekiyor….

Yıllardır caminin çevresinde bulunan boyacılar, ayakkabı boyayarak ve tamir ederek helal rızık ile geçimlerini yapıyor. Nebi Caminin çevresindeki ayakkabı boyacıları, ayakkabının çok kıymetli olduğu yılara götürüyor insanı.

Nebi Cami çevresindeki ayakkabı boyacıları eski hafızayı hatırlatıyor. Bundan 40-50 yıl önceki Diyarbakır’a götürüp derin bir tefekküre daldırıyor.

Bundan 50 yıl önceki Diyarbakır’a bir yolculuk yapalım…

Büyüklerimiz ve dedelerimiz anlatırdı. O zamanlar fakirlik vardı. Yıllarca aynı ayakkabı giyilirdi. Deri ayakkabı diğer tabir ile kundura çok pahalıydı. O dönemin şartlarında kundura giymek zenginliğin alameti sayılıyordu.

Diyarbakırlıların çoğunluğu lastik ayakkabı giyerdi. O zamanlar kundura veyahut spor ayakkabı giymek neredeyse imkansız gibi bir şeydi.

Deri ve spor ayakkabısı o dönemde yırtılanların ilk durağı, Nebi Cami çevresindeki ayakkabıcılardı.  Bir ayakkabı yıllarca tamir edilerek giyilirdi. Yokluktan ve maddi imkansızlıktan dolayı yamalı elbise giyilirdi.

Evet o dönemde fakirlik vardı, ama insanlar tüm fakirliğine rağmen mutluydu, mutlu olmasını biliyordu. İnsanlar kanaatkardı. Şükür etmesini biliyordu.

Maneviyat zirvedeydi, o dönemde. Sokak aralarında Elifba ve Kur’an dersleri veriliyordu. Özellikle bakkaliye işleten esnaftan Kur’an-ı Kerim, dersleri alan çocukların sayısı azımsanmayacak derecede fazlaydı.

İnsanlar o dönemde yüksek, lüks konforlu bir hayat yaşamıyordu. Ama tüm fakirliğe ve maddi imkansızlıklara rağmen insanlar mutlu olmasını biliyordu. Bu mutluluk iktisat, kanaat ve şükür üçgeninde elde ediliyordu.

Akrabalık ilişkileri sıkı fıkı tutulurdu. Sıla-i Rahim yapılır, akraba ziyaretleri hiçbir zaman aksatılmazdı.  O dönemde akrabalar aynı sokakta oturmayı tercih ederdi. Aynı sokakta oturamayan, ev bulamayan akraba, kendi akrabasına mümkün oldukça yakın bir yerde otururdu.  Akrabalar aynı mahallede en fazla bir iki sokak ötede olurdu.

Mahalle kültürü dediğimiz sıkı fıkı komşuluk ilişkileri vardı. Komşunun evinde pişen mutlaka diğer komşuya da düşerdi.

O dönemde mahallenin gençleri vardı. Bu gençler mahallenin asayişinden kendilerini sorumlu hissederlerdi.  Mahalleye yabancı biri girseydi… vay o yabancının haline…

Mahallenin gençleri mahalleye uğrayan yabancı şahsı A’dan Z’ye 72 sülalesine kadar soruştururdu. Mahalleden turlayan yabancı mahalle sakinlerinin misafiri değilse mahalleden def edilirdi. Gençlerin bu hassasiyeti mahalleyi hırsızdan arsızdan korurdu.

Hey gidi günler hey… eskilerden bize şimdi ne kaldı…

Şimdi biz yine 2025’e geri dönelim. Biraz da caminin mimarisi ve tarihi hakkında bir seyran eyleyelim.

Tarihin nurani nakışlarını üzerinde bulunduran cami 15. yüzyılda Akkoyunlular döneminde yaptırılmış. Cami ayrıca Peygamber Camii olarak da biliniyor. Caminin avlusunda içeriye doğru gidilirken, caminin kendine has mimarisi dikkat çekiyor.

Peygamber camisi denilmesinin de bir hikayesi var…

Caminin minaresinde bulunan kitabelerin birçoğunda Peygamberimiz Hazreti Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu, söyledi anlamında "Kale’n Nebi” ifadesi nakşedilmiş.

Bundan dolayı yapıya Nebî Camii, Peygamber Camii veya Cami’un-Nebî denilmiş. Nebi Camii ilk yapıldığı dönemlerde çok geniş bir alan üzerine yapılmış. Önceleri Hanefiler ve Şafiiler bölümü diye iki kısımdan oluşuyorken günümüzde caminin bulunduğu bina Şafiilere ait.

 I. Dünya Savaşı sırasında Hanefilere ayrılan kısmı kışla olarak kullanılmış ve bu nedenle bu bölümün çinileri ve diğer bölgeleri tahrip olmuş. 1927'de Hanefilere ait bölüm tamamen çökmüş ve 1955'te bu bölümle minare belediye tarafından yıktırılarak o sırada genişletilen Gazi Caddesi'ne katılmış.

Aynı yıl minare, giriş kapısının yanından kaldırılarak bugün olduğu konuma yerleştirilmiş ve cami bugün göründüğü haline getirilmiş. 1960'ta Vakıflar Genel Müdürlüğünce kalan diğer kısımlar onarılmış ve minare bugünkü yerine yeniden inşa edilmiş.

Nebî Camii, Diyarbakır'ın özelliği olan siyah bazalt taşından yapılmış ve son cemaat yeri cephesinden ve minaresinde bir sıra beyaz, bir sıra siyah bazalt taşı ile dikkat çekiyor. Caminin minaresi dört köşe ve süslü kitabelerle çevrili.

Bazalt taşı tüm tarihi mimaride kendine has motifini sergiliyor. Karacadağın volkanik taşları kışın soğuktan, yazın sıcaktan koruyor. Yılların fırtınalarına, depremlerine meydan okuyup günümüze ulaşan kültür hazinemiz tarihi bazalt taşından yapılmış.

Yapılar, manevi yönden de desteklenmeli.

Bugünün teknolojik şartlarına göre mükemmel bir mimari ile dikkat çeken Nebi Cami, her yıl yüzbinlerce ziyaretçinin akınına uğruyor.

Günümüzde tarihi camiye yüzlerce yerli ve yabancı turist akın ediyor.

Özellikle camiyi tanıtan bir rehberin olması ve cami ziyaretine gelen ziyaretçilerin cami adabına göre giyim kuşama dikkat edilmesi gerekiyor.

Yetkililere duyurulur.