İnsanoğlu umut ile yaşar. Sürekli ulaşmak istediği bir hedefi vardır.

Mesela çok iyi bir insan olmak ya da bir dava adamı olmak veya çok zengin olmak.

Bu umutlarla ayakta durur, çaba gösterir.

Umutları tükendiği anda adım atamaz, yerinden kımıldayamaz, uğraş veremez.

Ne dünyevi olarak ne de uhrevi olarak hiçbir ilerleme kaydedemez, çünkü takati kalmamıştır. Yaşayan bir ölü oluvermiştir. Tabiri yerindeyse bitkisel hayata girmiştir.

Bundan dolayıdır ki, umutsuzluk küfürdür. (Yusuf - 87)

Umutlarımız ile mukadderatımız arasında bir denge olmalıdır. Ulaşılması imkânsız olan bir şeyi hedefe koyarak avunmak doğru değildir. Gerçekçi olmak her zaman bize doğruyu yaptırır.

Hiçbir insan kaderini bilemez.

Ne olacağını kestiremez.

Nasıl bir hayatın onu beklediğini de önceden bilemez.

Bunu bilmediği için umutlarını gerçekleştirmek ve hedeflerine ulaşmak için bir çaba içerisine girmesi şarttır.

Çaba olmadan hedeflerini gerçekleştiremez ancak çaba yeterli değildir, İlahi takdirin de onu yazması gereklidir.

Bazen bir hayalimizi gerçekleştirmek için yoğun bir gayret içerisine gireriz ama bir türlü netice alamayız. Israr ederiz yine sonuç vermez. Hırs yaparız gene bir netice elde edemeyiz.

Burada ya ısrarla istediğimiz şey akıbetimiz için hayırlı değildir ya henüz zamanı değildir ya da ulaşamamak bizim için bir imtihandır.

Bazen yaptığımız bir hata bizi ideallerimizden fersah fersah uzaklaştırabilir bazen de yapmadığımız bir hata...

Bazen dünyevi bir beklentimiz bizim için imtihan olabilir bazen de uhrevi bir meselede dünyevi bir beklenti umduğumuzdan dolayı bizim için bir imtihan olmuştur, ulaşamayız.

Bazen yapmamız gerektiği halde yapmadıklarımız bizim umutlarımızın önünde koca bir set oluşturmuştur, bazen de yapmamamız gerektiği halde yaptıklarımız...

Bazen yanlış yöntemlerle yürüdüğümüz için hedeflerimizin tersine yol alıyor ve hedeflerimizden uzaklaşıyoruz bazen de vaktinde yapmadıklarımızdan dolayıdır...

Bazen arzuladıklarımız bizi Allah'ın rızasından uzaklaştıracağından dolayı ilahi rahmet olarak o arzularımıza ulaşamıyoruz bazen de bizim için ağır bir imtihan olduğu için...

Bazen ise sadece Allah'ın dilemesi olduğu için bir hayalimiz gerçekleşmiyor...

Eğer başımıza gelenler kendi ellerimizle işlediklerimiz, hatalarımız, kusurlarımız, günahlarımız yüzünden ise (Şura - 30) vakit kaybetmeden, ertelemeden tövbe etmemiz gerekir.

Eğer başımıza gelenler bizim dışımızda gerçekleşen ve dahlimizin olmadığı bir mesele yüzünden ise bunu bir imtihan bilip sabretmemiz gerekir...

Allah'ın taksimatına rıza göstermek imanın üst mertebesidir, tevekkülün zirvesidir. Kalbimizi ve ruhumuzu rahatlatacak yegâne tutumdur.

Allah'ın taksimatına razı olmamak ise bizi imandan uzaklaştıracağı gibi kalp ve ruhumuzu karartır, ızdırap çektirir.

Allah'ın taksimatına razı olmayan ne yapabilir ki?..

Kaderini mi değiştirebilir?..

Kalbini mi tatmin edebillir?..

Rabbimizle irtibatımız güçlü olduğunda olgunca düşünür, imtihanlara sabır gösterebiliriz. Bu güçlü bağ bize birçok meseleyi küçültür, bizi üzmesine engel olur.

Geçici olarak birkaç yıl yaşayacağımız şu dünyada bir şeyleri büyütmek ahmaklık alametidir. Yaşadığımız mesele ne kadar büyük olursa olsun birkaç sene sonra unutulup gidecekse gerçekten dert etmeye değer mi ?..

Derdimiz olacaksa Allah'ın rızası derdimiz olmalı.

İslam davasını dert bilmeliyiz. İyi bir insan olamamak bize dert olmalı.

Elbette isteyeceğiz ama faniden değil, Baki olandan...

Elbette yardım dileneceğiz ama yardıma muhtaç olandan değil, Müstağni olandan...

Elbette af dileyeceğiz ama affa ihtiyacı olandan değil, Afuvv olandan...

Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri şu sözle bu hakikati ne veciz anlatmıştır:

"Fânîyim, fânî olanı istemem; âcizim, âciz olanı istemem.

Rûhumu Rahmân’a teslim eyledim, gayr istemem.

İsterim, fakat bir yâr-ı bâkî isterim. (26. Söz, 4. Fıkra, Risale-i Nur)

Sonuç olarak Allah'tan gelene rıza göstermek kalbimizi ve ruhumuzu güçlendireceği gibi bizi Allah'a daha çok yaklaştırır.

O'ndan gelene razı olmamak ise kalbimizi ve ruhumuzu kararttığı gibi bizi O'ndan uzaklaştırır.

Önemli olan Allah ile aramızdaki bağdır, gerisi oyalanmadır...

Rabbin rızası varsa sınav kazanılmıştır...

Bir dahaki yazımızda görüşmek üzere...