Kalbin İdaresi ve İnsan Mimarisi

Yönetmek, yalnızca işleri düzene koymak değildir; gönülleri hizaya getirmektir. Çünkü insanı anlamadan hiçbir düzen kalıcı olmaz. Her idareci, önce insanı tanımalıdır. İnsanı tanımak, dosyasını okumak değil, yüreğini okumaktır. Kiminin defterinde satırlar vardır, kiminin kalbinde sırlar. O sırları göremeyen yönetici, kendi gölgesini yönetir, insanı değil.

Öğrendim ki bir kurumu yönetmek, bir şehri imar etmek gibidir. Duvarlar dikmek kolaydır; zor olan, o duvarların arasına güven duygusu örmektir. Betonun harcı çimentoyla karışır, ama kurumun harcı adaletle. Bir binayı ayakta tutan demir, bir topluluğu ayakta tutan da güvendir. Güven bir kez kırıldı mı, duvar yıkılmasa bile kurum çöker.

Gerçek idare, insanın kalbine dokunabilmektir. Dokunmadan yöneten, aslında yalnızca dağıtır. Bir yöneticinin tebessümü bazen yüz kararnameye bedeldir. Çünkü insanlar önce duygularla bağlanır, sonra akılla ikna olur. Adalet aklın sesi, merhamet kalbin nefesidir. Biri eksik olursa, düzen sağır kalır.

İyi yönetici, herkesin konuştuğu anda susabilen, herkesin sustuğu anda konuşabilendir. Zamanlamayı bilmek, liderliğin edebidir. Her sözün bir mevsimi vardır. Erken söylenmiş hakikat, küstahlık gibi görünür; geç söylenmiş söz ise, ölü bir hakikat olur. İdare, kelimeleri zamanında tartabilme sanatıdır.

Her yönetici, bir aynadır dedim; fakat unutmamalı ki, her ayna önce kendini temizlemelidir. Tozlu bir aynada güneş de sönük görünür. Kendi iç dünyasında fırtına kopan biri, dışarıda sükûnet kuramaz. İdarecilik, başkalarını yönetmeden önce, kendi duygularına, öfkesine, hırsına hükmetme sanatıdır. Çünkü öfkeyle verilen her karar, aklın itibarını zedeler.

Bir kurumda adaletin terazisi, yöneticinin elindedir. Ama o terazi hassastır; en küçük kayırma, en sessiz adaletsizlik bile, o terazinin kefesini bozar. İnsanlar çoğu zaman haksızlığa değil, haksızlık karşısındaki sessizliğe kırılırlar. Bir idarecinin sesi, sustuklarında da duyulmalıdır. Bazen hakkın yanında durmak, sadece bir cümle değil, bir ömür bedel ister.

Yönetici için bilgi, gıdadır. Okumayan idareci, düşünmeyen asker gibidir; hareket eder ama yönünü bilmez. Kitaplar, idarenin gizli haritalarıdır. Her satır, bir tecrübenin izi, her cümle, bir yol işaretidir. Otuz iki yıl boyunca kitaplarla oturup kalktım; gördüm ki bir fikir, yüz rapordan daha güçlüdür. Çünkü fikir, yön tayin eder; bilgi, o yönü aydınlatır.

İstişare, idarenin pusulasıdır. Kendi fikrine âşık olan, kendi hatasına da esir olur. Her akıl bir pınardır; birleşince ırmak olur. Bir yönetici, o ırmaktan içmesini bilmeli. Fakat istişare etmek, herkesin fikrine uymak değildir. Dinlemek ayrı, boyun eğmek ayrıdır. Feraset, kalabalığın sesinden hakikatin fısıltısını ayırabilmektir.

İdarecilik bir sabır mesleğidir. Her sabır, bir imtihanın elbisesidir. Sabır, sadece beklemek değildir; beklerken çözüm aramaktır. Çözümsüzlüğü bahane eden yönetici, aslında teslim bayrağını erkenden çekmiştir. Her engel ya bir duvar ya da bir basamaktır; sen hangisini görmek istersen o olur. Sabır, duvarı merdivene çeviren iradedir.

Bir yöneticinin en büyük düşmanı, kibirdir. Kibir, aklın perde, ferasetin düşmanıdır. İnsan, kendini merkeze koyduğu anda kurum dağılır. Çünkü yönetim, ben değil biz demenin sanatıdır. Kibir, “ben yaptım” der; feraset, “biz başardık.” Aradaki fark, bir uygarlığın yükselmesiyle çökmesi arasındaki fark kadardır.

Her yönetici bilmelidir ki, insanlar onu sözleriyle değil, davranışlarıyla hatırlar. Emirler unutulur, ama adalet asla unutulmaz. Bir kurumda korku varsa, sevgi yoktur. Sevgi yoksa, verim de yoktur. Disiplinin temeli korku değil, güven olmalıdır. Zira korku insanı çalıştırır ama üretmez; güven hem çalıştırır hem yaşatır.

İdarecilik, bir insan mimarisi işidir. Her çalışan bir tuğla, her söz bir harçtır. Mimar, taşın yerini bilir; lider de insanın değerini. O taş yerinden oynarsa, binanın dengesi bozulur. O insan kırılırsa, kurumun nefesi kesilir. Bu yüzden her idareci, emir vermeden önce bir kelimeyi hatırlamalı: incitmemek.

Ve sonunda… her makam, her yetki, her isim bir gün silinir. Geride yalnızca iki şey kalır: insanların yüreğine bıraktığın huzur veya kalbine yüklediğin vebal. Yirmi beş yıllık idare yolculuğumdan şunu öğrendim: Makam, bir konak yeridir; asıl yol, vicdanın içinden geçer.

Çünkü her yöneticinin defteri sonunda kapatılır, ama adaletle alınmış bir karar, Allah katında hâlâ yazılmaya devam eder.