Türkiye, yaklaşık yarım asırdır terörle mücadele ediyor. Bu süreçte binlerce can kaybı yaşandı, nice ocaklara ateş düştü. Anneler evlatsız kaldı, çocuklar öksüz ve yetim büyüdü, kadınlar eşlerini kaybetti. Kimi zaman dağ başlarında, kimi zaman şehir ortasında patlayan bombalarla sarsıldık. Yüzlerce köy yakıldı, binlerce aile göç etmek zorunda bırakıldı. Kardeşin kardeşe düşman edildiği bu süreç, ülkemizin en karanlık dönemlerinden biri olarak tarihe geçti. Acının, yıkımın ve kaosun derin izlerini hâlâ taşıyoruz.

Bu ağır tablo, sadece silahın gölgesinde yaşanmadı. Aynı zamanda yıllar boyunca uygulanan yanlış politikalar, çözüm üretmek yerine sorunu büyüttü. Bu yüzden bugün gelinen nokta, geçmişten çıkarılan dersler ve yaşanmış acıların hatırası açısından oldukça kıymetli. Çünkü ilk defa gerçek anlamda “Terörsüz Türkiye” hedefi yüksek sesle dile getiriliyor.

Elbette bu çağrı, toplumun geniş kesimlerinde bir umut doğurdu. Çünkü bu millet artık terörle anılmak istemiyor. İnsanımız huzur istiyor, barış istiyor, çocuklarını güvenle büyütmek istiyor. Bu açıdan “Terörsüz Türkiye” fikri, halkın özlemini duyduğu bir geleceği simgeliyor. Ancak bu hedefe ulaşmak sadece PKK gibi yapılarla mücadele ederek mümkün olmayacak.

Bugün özelde Türkiye’yi genelde dünyayı tehdit eden başka bir terör gerçeği daha var, isaril. Diğer adıyla siyonist işgal rejimi.

Terörsüz Türkiye hedefine ulaşmak için siyonist işgal rejiminin teröründen de kurtulmak lazım. Siyonist işgal rejimi PKK terörüne sürekli olarak arka çıkmış bir yapı. Bu konuda tarihi delillere gidelim.

Tarihler 2007 ile 2012’yi gösterdiğinde PKK'nın düzenlediği büyük çaplı saldırıların arkasında siyonist işgal rejiminin insansız hava araçları Heron’ların aktardıkları istihbarat bilgileri ve anlık görüntüler olduğunu görüyoruz.

2007 yılındaki Dağlıca, 2008 yılındaki Aktütün, 2010 Haziran'ındaki Gediktepe ve yine 2010 Ağustos ayındaki Hantepe gibi büyük yankı uyandıran geniş çaplı PKK saldırılarının arkasında isarili görüyoruz.

O dönemde isaril tarafından insanız hava aracı olan Heron’lardan PKK’ya saldırı öncesinde istihbarat ve anlık görüntüler gönderilerek Türkiye’deki terörün diğer bir saç ayağı olmayı sürdürmüştür.

2012 yılında Hatay ve Adana’da israile ait insansız hava aracı Heron’lar yine PKK’ya istihbarat, anlık görüntü ve bilgi göndermişti. O dönemde Hatay, İskenderun ve Adana bölgesinde PKK büyük çaplı saldırılar yapmıştır. Siyonist rejime ait Heron’lar Hatay’daki askeri birlikler hakkında bilgi toplayıp PKK’ya göndermiştir.

Hatay’da o dönemde başlayan PKK hareketliliğiyle israil’in faaliyetleri iç ve dış istihbarat birimlerinin ortaklaşa gerçekleştirdiği çalışma raporlaştırılmıştı. Söz konusu rapor o dönemde basına ve kamuoyuna sızdırılmıştı.

Raporda, siyonist işgal rejiminin Heron’lardan elde ettiği istihbarat ve bilgileri PKK’ya gönderdiği, bunun neticesinde büyük çaplı saldırıların olduğu belirtilmişti.

Raporda ayrıca 2012 yılında İskenderun’da İkmal Destek Grup Komutanlığı’na yapılan saldırıyı gerçekleştiren PKK’lıların lideri Kenan Yıldızbakan’ın defalarca israil’e giriş çıkış yaptığı tespit edilmiş ve yine o dönemde PKK- israil ilişkisi üzerine dikkatler çekilmişti.

Yıl 2016 FETÖ darbesinin arkasında Amerika, isaril ve siyonist lobisinin olduğunu görüyoruz. Bu konuda yüzlerce rapor kamuoyuna sunulmuş, detaya girmeye gerek yok sanırım.

Terörsüz Türkiye yüzyılında sadece PKK’dan değil, isarilden de kurtulmak gerekiyor. işgal rejimi, Türkiye için en büyük tehdit olduğu bilinen bir gerçek.

Türkiye’nin güvenlik sınırları siyonist işgal rejiminin işgal ettiği Filistin topraklarından itibaren başlıyor.

Filistin topraklarında yıllardır yaşanan vahşet, bunun en açık örneği. Gazze’de sivil halkın üzerine yağan bombalar, hastanelerin, okulların yerle bir edilmesi, çocukların hedef alınması... Bunların hepsi birer savaş suçu değil midir?

Peki tüm bunları yapan kim? Kendilerini “güvenlik” kisvesi altında savunan, fakat esasen işgal ve kıyım üzerine kurulu olan bir zihniyet, Siyonist İsrail.

Bugün bir avuç Siyonist, sadece Gazze'de değil, tüm dünyada etkisini hissettiren bir korku düzeni kurmuş durumda. Herkesi tahakküm altına almış. Ne yazık ki bu düzenin uzantıları Türkiye’de de var. İsrail vatandaşı olup Türkiye’de yaşayan ve sonra gidip Filistin’de terör suçu işleyip ülkemize dönen kişiler ellerini kollarını sallayarak yaşamlarına devam ediyor. İşte burada bir çelişki başlıyor. PKK ile mücadele ederken, Gazze'de terör estiren Siyonist yapılarla bağlarımızı koparmadan “terörsüzlükten” nasıl söz edebiliriz?

Eğer gerçekten terörden arındırılmış bir Türkiye istiyorsak, teröre doğrudan ya da dolaylı destek veren tüm yapılarla aramıza mesafe koymalıyız.

Bu, sadece içte değil, dış politikada da köklü değişiklikleri gerektirir. İsrail ile yapılan ticari anlaşmalar, protokoller, enerji iş birlikleri gözden geçirilmeli, hatta iptal edilmelidir. İsrail’i devlet olarak tanımaktan vazgeçmek bile bu süreçte değerlendirilebilecek bir adım olmalı.

Terör sadece eline silah alandan ibaret değildir. Terör, aynı zamanda zihniyetle, söylemle, stratejiyle ve ekonomik güçle de yürütülür. Siyonist yapı, bu alanların tamamında etkinliğini sürdürüyor. Bu yüzden Türkiye, terörle mücadeleyi sadece sınır içiyle sınırlı tutamaz. Eğer bir dönüşüm olacaksa, bu topyekûn olmalı.

“Terörsüz Türkiye” sadece PKK’sız bir ülke anlamına gelmemeli.

Terörsüzlük, aynı zamanda insanlığa karşı suç işleyen Siyonist gibi yapıların etkisinden kurtulmuş, bağımsız, ilkeli ve onurlu bir dış politika ile mümkün olabilir. Aksi halde bu çağrı, eksik kalır; umutlar yarım bırakılır.

Bu millet barışı, huzuru ve adaleti hak ediyor. Gerçek bir barış için hem içerideki terör örgütlerine hem de dışarıdan terörü besleyen zihniyetlere karşı net tavır alınmalı. Ancak o zaman “terörsüz Türkiye” bir slogandan öteye geçer ve gerçek bir toplumsal barışın temeli atılmış olur.