Tartışma, insanın kendi düşüncesini incitmeden savunabilmesi, karşısındakinin fikrine ise kırmadan, dökmeden, hoşgörüyle yaklaşabilmesidir.

Aynı anda hem dinlemek hem anlamaya çalışmak… İnsan ruhunun olgunlukla sınandığı, vicdanın sabırla ölçüldüğü bir hâl.

Ne yazık ki bizler, çoğu zaman bu inceliği kaybetmiş bir toplumuz. Farklı düşünceye tahammül edemiyor, karşıt görüşü duyduğumuz anda içimizde hemen bir fırtına koparıyoruz.

Yanlış yaptığımızı kabul etmekten korkuyor, kendimizi sorgulamak yerine sesimizi yükseltiyoruz.

Oysa insan olgunluk yaşına geldiğinde bilgelik kazanmalı, fakat bazıları yaş aldıkça tartışma kültüründen uzaklaşıp kavga kültürüne daha çok yaklaşıyor.

Tartışmayı bilmeyen, tartışırken öfkeden elleri titreyen, sözü bağırışa dönüştüren, küserek masayı terk eden insanların hakikate ulaşması ne kadar mümkün olabilir? Çünkü öfke başladığında kişi artık gerçeği değil, kendi egosunu savunur. Egosunu savunan da hakikatin kapısına yaklaşamaz.

Dil, insanın iç dünyasını dışa taşıyan en değerli köprüdür. O köprüyü yıkarsak geriye ulaşılacak bir yol kalmaz.

Peki çözüm nedir? Tartışmaktan mı vazgeçeceğiz? Hayır!

Tartışma kültüründe esas olan "saygı" dır. Karşımızdaki insanın sözlerine değil kendisine saygı duyarak onu dinlemek sözünü kesmemek gerekir, tartışma bilgiyi artırmak, bilgiyi tartmak, bilgi karşısında sunabileceğimiz fikirlerdir.

İnsan, insanla büyür, düşünce, düşünceyle olgunlaşır. Karşı fikrin ışığını görmezsek kendi karanlığımızı nasıl anlayacağız?

Tartışmasını bilenlere saygımız büyük çünkü onlar bilirler ki tartışma bir savaş alanı değil, bir öğrenme iklimidir. Ne kazandıklarının, neye ulaştıklarının, neleri düzeltebileceklerinin farkındadırlar.

Farklı görmenin, farklı anlamanın ve farklı düşünebilmenin bir zenginlik olduğuna inanırsak, başkalarının penceresinden bakmayı öğrenirsek, hem birey olarak hem toplum olarak huzura daha yakın oluruz. Çünkü hoşgörü, kalbin sessizce attığı en güzel melodidir.

Oysa üzülerek söylemeliyiz ki toplumun birçok alanında yapıcı tartışma kültürünün varlığından söz edemiyoruz. Tartışmayı bir yarışa çevirenler, kazanma hırsıyla cümlelerini kılıç gibi kullanıyor, Sözlerimiz kalbe dokunması gerekirken bazen yaralayan dikenlere dönüşüyor.

Birçoğumuz aynı anda konuşuyor, aynı anda bağırıyor, aynı anda dinlemeyi unutuyoruz. Herkes kendi düşüncesini kabul ettirme çabasında, kimse karşısındakinin ne demek istediğini duymak istemiyor. Böyle olunca tartışma, öğrenmenin değil, bencilliğin aynasına dönüşüyor.

Oysa tartışmak; ruhu olgunlaştırır, karakteri güçlendirir, insanı insan yapan bilgiyi işaret eder. Karşı tarafın düşüncesi üzerine düşünmek, insanın kendi eksiklerini fark etmesine yardımcı olur. Alaycı, incitici, suçlayıcı ve aşağılayıcı bir tartışma ise sadece gönülleri kırar ve geriye pişmanlık bırakır.

Unutmamalıyız ki yarın yine yüz yüze bakacağız, yine aynı sofrada, aynı masada, aynı sokakta, aynı şehirde yaşayacağız.

Bu yüzden tartışmanın seviyesini belirlemek, sözü, duyguyu ve insanlığı incitmeden saygıyla tartışarak konuşmak bizim en büyük sorumluluğumuzdur.

Bilgisi olmayan, sizi dinlemeyen, açık fikirli olmayan, ahlaklı cümleler kullanmayanlar ve kullandığınız cümlelerden kelimelere takılanlar ile tartışılmaz.

Çünkü Tartışarak düşüncemizi ve becerilerimizi geliştirir dolayısıyla farklı bakış açılarını daha iyi anlayabilir ve daha bilinçli kararlar alabiliriz.