Yakın zamanda asrın felaketi iki büyük depremi yaşadık. Onun öncesinde tüm dünyayı sarsan pandemi etkisi malumunuz. Dünya tarihi boyunca bu tür felaketlerden sonra ekonomik dönüşümler yaşandı.
Veba, Pandemi ve Depremler Sonrası İşsizlik ve İşçi Açığı.
Tarih boyunca salgın hastalıklar, doğal afetler ve savaşlar gibi büyük çaplı felaketler, toplumların ekonomik ve sosyal yapısını derinden sarsmıştır. Bu tür olaylar sadece doğrudan insan kayıplarına yol açmakla kalmaz, aynı zamanda işgücü piyasasında köklü değişimlere neden olur. İşsizlik oranları, işgücünün niteliği ve işveren-işçi ilişkileri bu süreçlerde önemli biçimde etkilenir.
Bu yazımızda özellikle veba salgını, güncel pandemi ve Türkiye’de yaşanan büyük depremler bağlamında, bu felaketlerin işsizlik ve işçi açığı üzerindeki etkileri tarihsel ve güncel perspektiflerle ele alınacaktır.
14.yüzyılda Avrupa’yı kasıp kavuran Kara Veba (1347-1351), nüfusun yaklaşık %30-50’sini yok etti. Bu kitlesel ölüm, feodal tarım toplumunun işgücü arzını ciddi biçimde azalttı. Azalan işgücü nedeniyle işçilerin pazarlık gücü arttı; ücretler yükseldi ve çalışma koşulları iyileşmeye başladı. Toprak ağaları, işçileri ellerinde tutabilmek için zorunlu çalışma süresini kısaltmak, daha fazla toprak kullanma hakkı vermek ve ücretleri artırmak gibi tavizler vermek zorunda kaldı. Bu durum, feodal sistemin çözülmesini hızlandırdı ve Avrupa’da sosyal hareketlilik ile ekonomik dönüşümlere zemin hazırladı.
Öte yandan, işgücü açığının yarattığı fırsatlar, teknolojik yeniliklerin ve iş yapma biçimlerinin değişmesine katkıda bulundu. Daha az işçi ile daha verimli üretim yöntemleri arayışı, sanayi öncesi dönemde bazı gelişmelerin önünü açtı. Tarihsel olarak, büyük salgınlar sonrası işsizlik oranları genellikle düşmüş, işçi talebi artmıştır.
21.yüzyılda COVID-19 pandemisi ve Türkiye’deki büyük depremler, toplumsal ve ekonomik yapıda benzer sarsıntılar yaratmıştır. Pandemi, küresel çapta iş gücü piyasalarını etkileyerek birçok sektörde iş kayıplarına, gelir düşüşlerine ve ekonomik daralmaya yol açtı. Uzaktan çalışma ve dijitalleşmenin hız kazanması, kalifiye işçilere olan talebi artırırken, bazı sektörlerde vasıfsız işçilerin iş bulması zorlaştı.
Türkiye’deki depremler ise özellikle fiziksel altyapıda yıkımlara neden oldu. Yeniden inşa süreci, inşaat sektöründe kalifiye olmayan işçi talebini artırırken, ekonomik belirsizlikler işgücü arzını etkiledi. Deprem sonrası göçler, iş gücünün bölgesel dengesini değiştirdi. Ayrıca, pandemi döneminde eğitim ve mesleki gelişim imkanlarının kısıtlanması, işgücü kalitesini olumsuz etkiledi.
Pandemi ve depremler sonrası Türkiye’de işgücü piyasasında iki boyutta açık ortaya çıktı:
Kalifiye İşçi Açığı: Sağlık, teknoloji ve lojistik gibi sektörlerde vasıflı eleman ihtiyacı arttı. Dijital dönüşüm ve yeni çalışma modelleri, kalifiye işçilere olan talebi büyüttü. Ancak yetişmiş işgücü yetersiz kaldı.
Kalifiye Olmayan İşçi Açığı: Deprem sonrası inşaat ve altyapı projeleri, hızlı iş gücü ihtiyacını artırdı. Aynı zamanda hizmet sektörlerinde vasıfsız işçilere yönelik talep dalgalandı. İşgücü piyasasındaki hareketlilik, bazı sektörlerde işçi kıtlığına sebep oldu.
Bu işçi açıklarının temel nedenleri arasında pandemi kaynaklı sağlık sorunları, ekonomik belirsizlik, mesleki eğitimde aksamalar ve iş koşullarındaki değişimler sayılabilir.
Felaketler sonrası işgücü piyasasında görülen bu değişiklikler, tarihin tekerrürü tartışmalarını gündeme getirmiştir. Büyük ölçekli ölüm ve yıkım olaylarının, işgücü arzını daraltarak işçilerin pazarlık gücünü artırması, ücretleri yükseltmesi ve sosyal yapıyı değiştirmesi, tarih boyunca tekrarlanan bir döngüdür.
Ancak günümüzdeki gelişmeler, teknolojik ilerlemeler, küresel ekonomi ve politik dinamiklerle şekillendiği için tarih tam anlamıyla tekrar etmez; benzer süreçlerin özgün versiyonları yaşanır.
Tarihsel veriler ve güncel gelişmeler, büyük felaketlerin işgücü piyasasında kalifiye ve kalifiye olmayan işçi açığını beraberinde getirdiğini göstermektedir.
Veba salgınlarından pandemi ve deprem sonrası Türkiye’ye uzanan bu süreçlerde, işsizlik oranlarında düşüş, ücretlerde artış ve işçi pazarlık gücünde yükselme gibi ortak dinamikler gözlemlenmiştir. Bu süreçler, toplumsal yapının yeniden şekillenmesine ve ekonomik sistemlerin dönüşümüne zemin hazırlamaktadır.
Türkiye özelinde pandemi ve depremler sonrası ortaya çıkan işgücü sorunları hem tarihsel paralellikler hem de modern koşulların etkisiyle şekillenmektedir. Bu durum, gelecekte benzer krizlere karşı alınacak önlemler ve politika geliştirmede önemli dersler sunmaktadır.
Veba salgını, pandemi ve depremler gibi büyük krizler, işgücü piyasaları üzerinde kalıcı izler bırakmıştır.
Orta çağda veba sonrası dönemde, nüfusun radikal bir şekilde azalması sonucu hem kalifiyeli hem de kalifiyesiz işgücünde mutlak bir kıtlık yaşanmış; bu durum, İşgücünün pazarlık gücünü muazzam derecede arttırmış feodal sistemin çöküşünü hızlandırmıştır.
Günümüzdeki krizler ise, doğrudan genel nüfus kaybından ziyade, ekonomik kapanmalar, teknolojik dönüşümler, sektörel talep kaymaları, bölgesel göçler ve değişen işgücü tercihlerinin bir sonucu olarak belirli sektörlerde veya nitelik düzeylerinde işgücünde açıklar yaratmıştır.
Kısacası, sözün özü…
Her büyük kriz, kendi zamanının ekonomik ve toplumsal koşulları içinde değerlendirilmeli, ancak geçmiş deneyimler gelecekteki olası senaryoları anlamamız için değerli bir rehber olarak kullanılmalıdır.