Başlıktaki kelimeleri yer değiştirdiğinizde ortaya derin bir anlam farklılığı çıkacağını takdir edersiniz. Bu anlam farklılığı şu hakikati ortaya koyuyor; Barışmak için Savaşanların tarihte bir örneğini bilmiyorum. Ama Savaşmak için Barışanların örnekleri çokçadır. Tekrar Savaşmak için Barış yapanların örneklerini aklınızda bulundurarak yazının devamını getirin.
Malum olduğu üzre gündemde olan ama kasıtlı perdelendiği için gündemi hak ettiği oranda işgal etmeyen bir Barış Süreci işliyor. Bizler yani Doğu-Güneydoğu denilen Kürdistan'da yaşayan, farklı etnik genler taşıyıp ama İslam ile ruh akrabası olan kesimler asla adı Barış olan bir sürece itiraz etmeyiz, etmemeliyiz. Bu karşıtlık bizim İslami olduğu kadar İnsani karakterimizle de bağdaşık olamaz. Amma velâkin, sürecin tanımlanmasına, adlandırılmasına, bir halkın malzeme edilmesine, Kürt Pastasında dilim savaşına, Kürdistan'da sandalye kapmacaya dönüştürülmesine dair bazı itirazlarımız vardır, bu itirazları dillendirmek bizim hakkımızdır.
Birincisi;
Sürecin Kürt Halkıyla Barış olarak gösterilmesine itiraz ederiz. Bu süreç PKK adlı örgütle Devlet arasında işleyen bir süreçtir. PKK'nin direksiyonunu tuttuğu yapı-ların kendi adlarına çatışmaları bitirmeye yönelik masaya oturması kendi namına hakkıdır. Devlet ise bu süreci başlatmakta gecikmiştir. Vaka, PKK ve resmi erkânın arasında tanımlanmalı, adlandırılmalı. Kürt Halkı ile bir barış yapılıyormuş gibi lanse ettirilmemeli. Zira, Meclis'te Kürtçe X (Bilinmeyen dil) olmaktan çıkacak, 2. resmi dil olarak kabul edilecek mi? Devlete biatini ispatlamak için benlik gömleğini çıkarmaya icbar edilmeden bir Kürt yönetimde söz sahibi olabilecek mi? Harita üzerinden sakıncalı personel sicili silinecek mi? Bu ve bunlar gibi bizim yaşadığımız üvey evlat örneklerine verilecek cevaplar 'Evet' ise o halde bu barış devlet ile Kürtler arasında yapılıyor diyebilirler.
Barış dendi mi Marslılar ile Neptünlüler bile masaya otursa seviniriz. Kaldı ki dağları yarım asırdır halka zindan eden bir örgüt ile kuruluşundan beri bir halka etnik çemkirmeler yapan bir organizma arasındaki barış elbet bu halka nefes aldıracak ve biz buna üzülmeyi zûl biliriz. Yani Pkk ile Devlet çatışmaları sona erdirecekse, bu süreç ile yollar kesilmeyecek, pırıl pırıl gençler eşkıyaya dönüştürülmeyecek, halkın başında Keleş ya da G-3'lerin gölgesi olmayacak, bir halk kendi iradesi dışında zorbalıkla taraftarlaştırılmayacak, etnik kimliği kendisini potansiyel terörist kılmayacak, dağda mağara, ovada zindan ikilemine sokulmayacak ise 'Barışın barışabildiğiniz kadar ama lütfen buna Pkk-Devlet Barış Süreci' deyin.
Bir diğer husus;
Tarihte tekerrüri tecrübeler ile biliriz ki, yenilen, çıkış yolu kalmayan, köşede sıkışan tarafların barışa evet demeleri, Barışa 'Evet' demek zorunda kaldıklarında masaya oturanların çıkış yolu açıldığında, köşeden kurtulduğunda barışı bozmaları çokçadır. 2013 barış sürecini hatırlayın, barışı provoke eden PKK olmuş ve Erdoğan gibi biri bunu şahsileştirmişti. O günden sonra devlet dağda ve şehirde özellikle MİT'in yeteneklerini kullanıp PKK'yı askeri çıkmazlara sokmuş, PKK'nın vites kolu olan siyasi yapıyı boşa çıkarmakta kısmen başarılı olmuştu. 4.-5. vitesle giden PKK şehir dokusu 2. vitese yer yer boşa düşürülmüştü. Özellikle cezasını adaletsizlerin elinden çeken, Börü 'ah'larını alan siyasi tutuklamalar barışa zorlamak için koz olarak kullanıldı. Bu elbette sosyolojik olarak etik değilse de Savaş hukukundaki mubahtır fetvası tepe tepe kullanıldı. Dışarı kapağı atmak için (Haşa) Yarı Tanrılıktan Yarı Türklüğe rûcu eden, Kandil'de (Haşa) Tanrıyı yenen, İmralı'da dayılarına hizmette amuda kalkan, kelepçesi çözülsün için bir halkı prangalara vurmaktan imtina etmeyecek çakma lider her iki tarafın konu mankeni yapıldı. Siyasi esaretler, askeri operasyonlar neticesinde kadrolarını formatlamada kabiliyetini kaybeden PKK ve alt varyasyonları ile Devlet çatışmaları sonlandırsın ve umarız bu, bu halkın faydasına olacak getirilere gebe kalsın.
Kürt ve Kürdistani diğer halkların bu çatışmalarda asıl ve fûru iki duruşu oldu yarım asırdır. Fûru duruşa geçenler Heval veya Devletçi tasnifiyle kaideyi bozmayan istisna kataloğuna girdiler. Asıl duruşu sergileyen ve kaide koyucu olan halkın kahir ekseriyeti yarım asırdır bu çatışmalara coğrafik şahitlik yaptı. Yani Kürt halkının bu çatışmalarda tek bağı mekânsal oldu. Örneğin, dükkânınızda husumetli iki aile silahlı kavgaya tutuştu. Sizin bu kavgayla tek ilişkiniz mekân sahibi olmanızdan kaynaklanan durumdur. Siz taraf değilseniz de tasvip etmeseniz de mekânınıza verilen maddi ve manevi zarar size kader olur. Kürdistani halklar da coğrafik bir görgü şahidi olarak yarım asırdır dağlarında, ovalarında süren çatışmada mekân sahibi olmanın tüm zararlarını gördü. Bir kez daha diyelim mi; Barışın barışabildiğiniz kadar yeter ki mekânımızda silahlar sussun.
Daha bazı itirazlarımızdan bir diğeri;
Sürecin bir sır küpüne dönüştürülmesidir. Evet gerek resmi erkan gerekse PKK görüşmeleri canlı yayında versinler, çarşaf çarşaf ortaya koysunlar istemiyoruz ama görüşmelere gizlilik kararı koymak, komisyonlara alınanlardan açıklama yapmamak üzere imza almak ve sadece toplandılar-dağıldılar haberini vermek soru işaretlerine sebep oluyor. Birbirinizle kimin üzerinden neyin pazarlığını yapıyorsunuz bize ne! Ama bu halka sirayet edecek pazarlıklar var mı yok mu, bilmek bu halkın tasarrufuna verilmeli.
Son olarak Devlet PKK ile barış yapıyor olsa dahi Kürtlerin sadece sosyalistlerini değil her bir kesimini dahil etmeli. Daha önceki barış girişimlerinde kurulan Akil Adamlar heyetleri bölgeye gelip sadece PKK aparatlarını ziyaret eder, Müslümanların dernek ve vakıflarına selam vermek için bile uğramazdı. Aynı hatanın yapılıyor olduğuna da itiraz ederiz.
Selam ve Dua ile…