Diyarbakırlıların anlamlı ve güzel bir sözünü yazıma başlık olarak kullandım.
Diyarbakırlıların güzel bir sözü vardır: “Her şey sahnesinde belli olur.”
Öyle lafla, açıklamalarla, sloganik cümlelerle kahramanlık olmaz, buyurun sahne ortada, gösterin cesaretinizi…denir.
Sahne ortada; Gazze…!
Yüzyılın en karanlık sayfalarından biri, Gazze’de tüm dünyanın gözleri önünde yazılıyor. Savaş değil bu, bir halkı yok etme planı, bir soykırım. Masum çocukların, kadınların, yaşlıların hedef alındığı, şehirlerin yerle bir edildiği, temel yaşam haklarının sistematik olarak ihlal edildiği bir vahşet yaşanıyor. Ve dünya… sessiz. Liderler, devletler, uluslararası kuruluşlar, çoğu sadece izliyor ya da etkisiz açıklamalarla geçiştiriyor. Oysa insanlık vicdanı bu kadar sessiz kalamaz.
Bu yazım, “Kalemle kurulan her cümle adalet için atılmış bir adımdır” anlayışıyla işte tam da bu sessizliğe karşı bir ses, bir çağrı, bir hesaplaşma niyetiyledir.
Günümüz dünyasında insan hakları, savaş hukuku ve uluslararası insani değerler sıkça dillendirilen kavramlardır. Ancak bu kavramların sadece birer “söylem” olarak kalması, özellikle işgalci rejimlerin acımasız eylemleri karşısında içi boş ifadeler haline gelmesine yol açıyor.
Gazze’de yaşananlar sadece bir insanlık dramı değil, uluslararası sistemin, liderliğin ve vicdanın iflasıdır. İşgal rejiminin Gazze’ye yönelik saldırılarında savaş hukukuna ve insan haklarına riayet edilmemektedir. Aşağılayıcı yöntemlerle, ölüm, yıkım ve açıkça-açlıkla soykırım amacıyla kullanılan silahlar, uluslararası hukukun değil, zorbalığın hüküm sürdüğünü göstermektedir.
Sivil toplum kuruluşları, bu vahşete karşı ellerinden geleni yapmaya çalışıyor. Meydanlarda, platformlarda seslerini ve sözlerini yükseltiyor, işgalci rejimin Gazze’nin mazlum halkına uyguladığı zulmü dile getiriyorlar. Liderlerden beklentileri büyük, ancak maalesef bu beklentiler karşılıksız kalıyor. Devlet yöneticileri ya sessiz kalıyor ya da etkisiz ve içi boş açıklamalarla süreci geçiştiriyorlar.
Oysa ki liderler, gerçekten isterlerse yapabilecekleri çok şey var. Ey liderler! sorumluluklarınızı bilmiyor değilsiniz …!
Muhakkak bizden daha iyi biliyorsunuz ama yine de birkaç maddeyi hatırlatayım. İşte bunlardan bazıları:
Diplomatik ilişkileri bitirme, ekonomik ve ticari yaptırımlar uygulama, uluslararası ceza mekanizmalarını hızlı bir şekilde harekete geçirme, insani yardım koridorlarını gerekirse gövdenizi ortaya koyarak oluşturma, halkın tepkilerine duyarlılığına destek vererek ön planda olma yani halkla beraber ciddi bir duruş sergileme, İslam İşbirliği Teşkilatı! ile kalıcı, yerinde, çözüm odaklı askeri, siyasi, ekonomik projeleri uygulamaya koyma, özellikle siyonist rejime destek veren ürünlerin ülkeye girişine izin vermeme boykot uygulama, siyonist rejime destek verip Gazze’de katliam ve soykırım suçlarını işleyen Türkiyeli çifte vatandaşlarını cezalandırma, ülkelerinizde bulunan Amerikan üslerinin siyonist rejim için kullanılmasına izin vermeme ve üslerin hepsini kapatma… gibi.
Tarihe cesur liderler olarak geçmek isteyenler, çıkar değil adalet odaklı bir tavır sergilemek zorundadır. ‘Sessizlik de bir tercihtir ama bu tercih özellikle siz liderler için bir vebaldir.’
Ellerinde güç ve etki araçları bulunan liderlerin hareketsizliği sadece bir utanç değil, aynı zamanda bir vebaldir. Halklarını sadece oyalayan bu liderler, gelecekte bu vebalin hesabını nasıl vereceklerini hiç düşünmüyorlar. Güç sahiplerinin hareketsizliğinden doğan öfke büyüyor, bu sadece siyasi değil, manevi bir hesaplaşmaya da dönüşüyor.
Özellikle Arap ve İslam dünyasının liderleri, bu süreçte sınıfta kalmıştır. Gazze’de yaşananlar karşısında gösterilen tepkisizlik, bu liderleri halkın gözünde yerle bir etmiş, saygınlıklarını, inandırıcılıklarını kaybetmişlerdir.
Dünya liderlerinin bu tavrı düşündürücüdür. Daha ne olmasını bekliyorlar? Daha kaç çocuk ölmeli? Daha ne kadar yıkım yaşanmalı? Kadın hakları, insan hakları, çocuk hakları, yaşam, eğitim ve sağlık gibi temel haklar sürekli ihlal edilirken, uluslararası toplum sadece izlemekle yetiniyor.
Bazı statükocu yazarlar ve yöneticiler, bu konularda konuşanlara "bize sorun çıkarmayın", "bizi zor durumda bırakmayın"… demekle yetiniyorlar. Oysa bu sorunlar görmezden gelinerek değil, cesaretle yüzleşerek çözülür.
Özellikle İslam dünyasının liderlerine bir çağrım var:
Bulunduğunuz makamlar geçicidir. Ancak yaptığınız eylemler kalıcı olabilir. İnsanlık onurunun ve haklarının yanında durarak tarihe iz bırakabilirsiniz. Halklar, cesaretinizi görür ve takdir eder. Bu duruş size yeniden seçim kazandırır belki, ama daha önemlisi tarih sizi "cesur ve kahraman bir lider" olarak anacaktır.
Bugün liderler için tarihi bir sınavdır. Bu sınavda sessiz kalanlar, sadece siyasi değil, insanî anlamda da kaybedeceklerdir. Makamlar geçicidir, imzalar unutulur, ittifaklar değişir… Ama zulme karşı susanlar tarihe utançla yazılır. Eğer gerçekten insan haklarından, adaletten, onurdan bahsediyorsanız, şimdi, tam da bu anda bunu gösterme vaktidir.
Gazze’nin çocukları size bakıyor.
Ağlayan anneler, yıkılmış evler, susuz ve aç kalmış bir deri bir kemik yaralı bedenler size sesleniyor.
Ve tarih, sizden ahlaki ve cesur bir duruş bekliyor.
Ankara Filistin Dayanışma Platformu’nun, Türkiye’nin yedi bölgesinden Ankara’ya gelecek vicdan sahipleriyle “Anadolu’dan Meclise Meclis’ten Gazze’ye, Sınırlar açılsın, Gazze Yaşasın’ yürüyüşünü kutluyorum.
Ey Liderler! halklar ellerinden gelenin fazlasını yapıyorlar, sizleri de uyandırmaya ve sahnede olmaya çağırıyorlar.
Buyurun, sahne sizin.
Ya tarihe kahraman olarak geçersiniz...
Ya da suskun kalıp insanlığın utanç defterine bir çizik daha atarsınız.
“Her şey sahnesinde belli olur.”
İşte şimdi o sahnedeyiz. Gazze sahnededir.
Siyonist işgalci rejimin insanlık dışı uygulamaları sahnededir.
Buyurun, sahne sizin,
Gösterin cesaretinizi,
Gösterin liderliğinizi,
Daha ne bekliyorsunuz?