(Diyarbakır’ın 50 Yıllık Yolculuğu)

Geçtiğimiz 50 yıla baktığımızda, Türkiye genelinde yaşanan sosyal ve kültürel dönüşümlerden Diyarbakır da fazlasıyla etkilenmiştir. Ancak bu kadim kent, sadece ülke genelindeki değişim rüzgarlarının değil, aynı zamanda kendi özgün tarihi, sosyal yapısı ve siyasi atmosferinin de etkisiyle çok daha derin, hatta sarsıcı dönüşümler yaşamıştır.

Diyarbakır, geleneksel mahalle kültüründen modern metropol yaşantısına geçişi oldukça sancılı yaşayan şehirlerden biridir. Bu süreçte bazı kadim değerler yitirilmiş, bazıları dönüşüme uğramış, yerlerine ise yeni yaşam biçimleri, sosyal ilişkiler ve bireysel yönelimler gelmiştir.

Bir zamanlar Diyarbakır’ın mahallelerinde gençler, aynı sokakta büyüdükleri akranlarıyla sıkı bağlar kurardı. Aileler birbirini tanır, komşuluk ilişkileri güçlü ve içtendi. Mahalle, sadece yaşanılan yer değil, aynı zamanda bir sosyal denetim ve dayanışma mekanizmasıydı. Gençler kiminle arkadaşlık ettiğini gizleyemez, gidecekleri yerleri aile büyükleri bilirdi. Aidiyet duygusu güçlüydü. Aile, mahalle ve varsa aşiret kimliği bu bağlılığın temel taşlarını oluştururdu.

Geleneksel değerler, dini normlar ve büyüklerin sözü hayatın yönünü belirlerdi. Yaşam tarzı homojen, sosyal çevre ise daha korunaklıydı. Gedê Bajâr (şehir çocuğu), Gedê Bağlar (Bağlar Çocuğu), Ofis çocuğu gibi kavramlar, kimliklerin bir yansımasıydı. Bu sosyal yapı gençlere yüksek güven duygusu, güçlü bir aidiyet, kültürel aktarım ve yüz yüze ilişkiler üzerinden şekillenen doğal bir yönlendirme sağlıyordu.

Son 50 yılın başta gelen gerçeklerinden biri de metropolleşme süreci. Diyarbakır, yoğun iç göç, zorunlu yer değiştirmeler ve hızlı kentleşmenin etkisiyle bu dönüşüme adım adım sürüklendi. Mahalle sınırları aşındı, komşuluklar zayıfladı, geniş aile yerini çekirdek aileye bıraktı.

Artık gençler sadece mahalle arkadaşlarıyla değil, okul, kurs, sosyal medya ve kafelerde tanıştıkları bireylerle ilişki kuruyor. Bu çeşitlilik yeni fırsatlar doğuruyor; bireysel özgürlük alanları genişliyor. Ancak bu beraberinde ilişkilerin yüzeyselleşmesini, aidiyet duygusunun zayıflamasını ve yalnızlık hissinin artmasını da getiriyor.

Mahalle dayanışmasının yerini artık müzik zevkine, siyasi görüşe ya da dijital gruplara dayalı dayanışmalar aldı. Gençler, kimliklerini yalnızca aileden devralmıyor; kimlik, bugün siyasal, kültürel ve dijital alanlarda aktif olarak inşa edilen bir zemine taşındı.

Diyarbakır’da geleneksel ataerkil yapı hala etkisini sürdürüyor olsa da genç kuşaklar bu yapıyı daha fazla sorguluyor. Cinsiyet rolleri esniyor, aile içi danışma daha çok arkadaşça bir forma bürünüyor. Komşuluk ise eski güvene dayalı, içten ilişkilerden uzaklaşıp daha mesafeli, ihtiyatlı ve bireysel sınırlarda tanımlanır hale geldi. Özellikle yeni yerleşim bölgelerinde bu durum daha belirgin. Komşular birbirini tanımıyor, dayanışma yerini güvenlik kaygılarına bırakıyor.

Tüm bu dönüşümlere rağmen geçmişin değerlerini geleceğe taşımak mümkün. Eski dayanışma kültürünü bugünün koşullarına uyarlamak için bireysel ve toplumsal çaba gerekiyor. Aile içi kuşaklar arası bağları güçlendirmek, yerel düzeyde mahalle etkinliklerini teşvik etmek, ortak alanları canlandırmak, derneklerde, kültür merkezlerinde buluşmalar organize etmek bu çabanın bir parçası olabilir.

Ayrıca eğitim kurumlarında değerler eğitimi verilmesi, kültürel mirasın aktarılması, sosyal sorumluluk projeleriyle gençlerin bu mirasa katılması sağlanmalıdır. Bu çabalar sayesinde hem geçmişin değerleri korunur hem de geleceğe daha sağlıklı bir toplumsal yapı bırakılabilir.

Diyarbakır, son yarım yüzyılda gelenekselden moderne, homojenden çeşitliliğe, aidiyetten bireyselliğe doğru büyük bir sosyokültürel dönüşüm yaşadı. Her dönüşüm gibi bu da hem kayıplar hem de kazanımlar getirdi. Önemli olan, bu değişimlerin farkında olarak toplumsal bağları yeniden nasıl güçlendirebileceğimiz üzerine düşünmek. Çünkü kentler, içinde yaşayanların çabası kadar kimlik kazanır. Diyarbakır da bu çabayı fazlasıyla hak ediyor.