Gençlerimiz, yarınlarımızın teminatı, ülkemizin geleceğidir. Onların enerjisi, hayalleri ve üretkenliği olmadan güçlü bir yarından bahsetmek mümkün değildir. Ancak ne yazık ki ülkemizin dört bir yanında gençlerimizi tehdit eden büyük bir tehlike giderek büyüyor.
Uyuşturucu.
Özellikle Diyarbakır’da bu illetin pençesine düşen gençlerin sayısındaki artış, hepimizi kaygılandırıyor.
Geçtiğimiz günlerde Diyarbakır’ın Lice ve Kulp ilçelerinde 269 kilogram uyuşturucu madde ele geçirilmiş. Bu rakam bile tek başına durumun vahametini ortaya koyuyor. Bir tarafta işsizlik, umutsuzluk ve yetersiz tedbirler, diğer yandan maneviyatın eksikliği, aile kurumunun giderek işlevini yitirmesi nedeniyle uyuşturucu batağına sürüklenen gençler… Gerçekten de bu tablo hepimizin vicdanını sızlatmalı.
Özellikle Diyarbakır’da bu oranının yüksek olması durumun vahametini gözler önüne seriyor. Bunun elbette pek çok sebebi var. Birincisi işsizlik. Gençlerin üretime katılamaması, kendilerini topluma faydalı hissedememesi ve ekonomik zorlukların pençesinde yaşamaları onları kolay hedef haline getiriyor. Umudu elinden alınan genç, çoğu zaman yanlış yollara sürükleniyor. Bununla birlikte maneviyat eksikliği de bu riski daha yüksek hale getiriyor.
İkinci büyük sebep ise yetersiz tedbirler. Uyuşturucu ile mücadelede sadece güvenlik operasyonları yetmez. Bir gencin uyuşturucuya ulaşmasını engellemek kadar, onu bağımlılıktan kurtaracak etkili bir tedavi mekanizması kurmak da hayati öneme sahiptir. Ancak ne yazık ki bu alanda ciddi eksiklikler var.
Bir de AMATEM Gerçeği var.
Bağımlıların tedavi edildiği merkezler, yani AMATEM’ler, ne yazık ki beklentileri karşılamıyor. Diyarbakır’da bağımlılığı yenmek için umutla AMATEM’e başvuran gençlerin, orada daha vahim durumlarla karşılaştıklarını duyuyoruz. Bu merkezlerde kapasite yetersizliği, uzman eksikliği ve rehabilitasyon sürecinin sağlıklı işletilememesi büyük bir sorun teşkil ediyor. İnsan, tedavi umuduyla gittiği bir kurumda daha da çaresiz hale geliyorsa, orada ciddi bir sistem sorunu var demektir.
Tedavi merkezlerinin yetersizliği, sadece bağımlı gençlerin değil, ailelerin de umutlarını tüketiyor. Çocuğunun uyuşturucu batağına saplandığını gören bir anne-babanın yaşadığı çaresizlik kelimelerle anlatılamaz. Ne yazık ki pek çok aile, "çocuğumu nasıl kurtarabilirim?" sorusuna bir yanıt bulamıyor.
Bugün Diyarbakır’da, sokaklarda, köşe başlarında, sur diplerinde, metruk binalarda, kahvehanelerde uyuşturucuya bulaşan gençlerin sayısı giderek artıyor. Aileler perişan, ama ellerinden bir şey gelmiyor. Çünkü sadece ailelerin çabasıyla bu sorun çözülemez. Bu mesele toplumsal bir meseledir. Devletin tüm kurumlarının, sivil toplumun, medyanın ve eğitim sisteminin el ele vererek gençleri koruması gerekir.
Çözüm...
Uyuşturucu ile mücadelede iki temel yol vardır: Birincisi, arzı yani uyuşturucuya ulaşmayı engellemek. İkincisi, talebi yani gençlerin uyuşturucuya yönelmesini önlemek. Güvenlik güçleri arzla mücadele konusunda adımlar atıyor. Yapılan operasyonlar bunun göstergesi. Ancak talep cephesinde ciddi eksiklikler olduğu ortada. İşsizlik, umutsuzluk, eğitimsizlik, manevi eğitimin olmayışı, gençleri uyuşturucuya iten başlıca sebepler.
Bu nedenle çözüm, gençlere umut vermekten geçiyor. Her şeyden önce gençlerimizin manevî desteğe, aile bağlarının ve aile içindeki sevginin, iletişimin güçlü olmasını sağlamaya çalışmak, iş imkanları sağlamak, sosyal ve kültürel faaliyetlerle birlikte değerler eğitimi ile onları hayata bağlamak, sporla, eğitimle desteklemek gerekiyor. Sadece yasaklarla, cezalarla bu sorun çözülmez. Çünkü gençlerin ruhunu doyurmadan, onlara bir gelecek sunmadan uyuşturucudan uzak tutmak imkânsızdır.
Bugün Diyarbakır’da, yarın başka bir şehirde aynı acı tabloyla karşılaşabiliyoruz. Uyuşturucu, sadece bireyi değil, toplumu çürüten, aileleri dağıtan, gelecek umutlarını yok eden bir tehdittir. Eğer gençlerimizi kaybedersek, yarınımızı kaybederiz. Bu nedenle uyuşturucu ile mücadele, sadece bir güvenlik meselesi değil, aynı zamanda bir eğitim, istihdam ve sosyal politika meselesidir.
Gençlerimiz bizim en büyük hazinemiz. Onları bu bataktan kurtarmak için daha etkili tedbirler, daha güçlü rehabilitasyon merkezleri ve daha umut dolu bir gelecek inşa etmek zorundayız. Çünkü gençlerimizi kaybetmeye tahammülümüz yok.