Finans ve iş dünyasında hassasiyeti olan Müslümanlar, uzun yıllar büyük bir sıkışmışlık yaşadı. Mevcut ekonomik sistemin çarkları arasında, inancımıza göre kesin bir dille yasaklanan "faiz" gerçeğiyle yüz yüzeydik. Bu, kaçınılması gereken bir haramdı ama sistemin dışına çıkmak da neredeyse imkansızdı. İşte bu zorunluluk "Katılım Bankacılığı" modelinin çıkmasını tetikledi. Eksikleri tartışılsa da, hatta islami anlamda ciddi eleştiriler getirilse de bu sistem, Müslümanlar için faizli sisteme bulaşmadan ticaret yapabilmek adına icat edilmiş bir "kaçış rampası" oldu.

Peki, benzer bir rampaya bugün teknolojide ihtiyacımız yok mu?

Teknoloji artık eskisi gibi sadece masamızdaki bilgisayarın işletim sisteminden ibaret değil. Hayatımıza Android veya Windows olarak giren o masum araçlar; bugün sosyal medya, Google algoritmaları ve yapay zeka ile bambaşka bir boyuta evrildi. Artık teknoloji sadece işimizi gören bir alet değil, düşünce dünyamızı ve ahlakımızı şekillendiren bir "ortam" haline geldi.

Ne yazık ki bu ortamın manevi maliyeti, en az faiz kadar ağır.

Sosyal medya platformlarına baktığımızda; dinimizin en büyük hastalıklar olarak nitelediği yalan, gıybet ve kibrin adeta meşrulaştırıldığını görüyoruz. Beğeni sayıları üzerinden şişirilen egolar, teyit edilmeden yayılan iftiralar ve başkalarının mahremiyetine saygısızlık, dijital dünyanın "normali" haline geldi. Üstelik verilerimiz, rızamız dışında aleyhimize kullanılıyor, tercihlerimiz manipüle ediliyor.

Tehlike sadece yetişkinler için değil, asıl büyük yangın çocuklarımızın dünyasında.

Evlatlarımızın saatlerce başından kalkmadığı oyunlar; sadece vakitlerini çalmıyor, aynı zamanda zihinlerini de işgal ediyor. Eğitimleri aksıyor, aile bağları zayıflıyor. Çocuklarımız, yan odadaki anne-babasıyla değil, dijital dünyadaki sahte çevrelerle iletişim kuruyor. YouTube gibi platformlar birer araştırma kaynağına dönüştü. Ancak bu platformların algoritmaları "hakikati" değil "izlenmeyi" öncelediği için, çocuklarımızın akidesini korumak, onları zehirli fikirlerden veya mahremiyet ihlali içeren görüntülerden sakınmak imkansız hale geliyor.

İşte tam bu noktada o can alıcı soruyu sormamız gerekiyor: Finanstaki gibi, teknolojide de bir kaçış rampamız var mı?

Geçtiğimiz günlerde, çocuklarımızın eğitimi ve gelişimi için kullanabileceğimiz "alternatif" uygulamaları inceleme fırsatım oldu. Karşılaştığım tablo maalesef üzücüydü. Birkaç cılız ve teknik olarak yetersiz girişim dışında, bizi bu devasa dijital kuşatmadan kurtaracak güçlü bir alternatifimiz yok. Ne yazık ki dijital dünyada bir "katılım teknolojisi" henüz icat edilemedi.

Bu durumda, sihirli bir değnek veya kurtarıcı bir uygulama beklemek yerine iş başa düşüyor. Mademki elimizde hazır bir kaçış rampası yok, o halde fren sistemimizi kendimiz kontrol etmeliyiz. Dijital dünyayla etkileşimimizi yeniden düzenlemek, evimize ve zihnimize giren veri akışını bir filtreye tabi tutmak zorundayız.

Hangi uygulamanın vaktimizi, hangisinin akidemizi, hangisinin ahlakımızı tehdit ettiğini tespit edip tedbir almak; en az helal lokma hassasiyeti kadar ciddi bir meseledir. Teknoloji bir sel gibi üzerimize gelirken, çocuklarımıza yüzme öğretmek ve onları güvenli kıyılarda tutmak, bugünün müminleri için en büyük imtihanlardan biridir.