Sosyo-ekonomik sıkıntılar, güvenlik boşlukları ve siyasi gerilimlerin gölgesinde çeteler, Türkiye’de daha kolay faaliyet alanı bulmaktadır. Yerel halk ve esnaf bu durumdan ciddi şekilde etkilenmektedir.
Son yıllarda artan işsizlik, genç nüfusun çaresizliği ve güvenlik açıkları çete oluşumlarını hızla artırmıştır. Özellikle gençler arasında yaygınlaşan işsizlik ve sosyal dışlanma, aidiyet ihtiyacı, güçlü görünme arzusu, kısa yoldan para sahibi olma hayalleri, kompleksli kişilik yapısı, herhangi bir yapıya dahil olamama, eğitim yoksunluğu ve çevresel baskılar; gençleri çetelerin hedef kitlesi hâline getirip bu yasadışı yapılarla buluşmalarına zemin hazırlamaktadır.
Çetelerin en çok hedef aldığı kesimlerin başında esnaf ve iş insanları gelmektedir. Mafyavari yöntemlerle özellikle zorla haraç toplama, işyerlerine yönelik kurşunlama, bombalama ve tehditler hem bireysel güvenliği hem de ekonomik canlılığı olumsuz etkilemektedir.
Böyle bir ortamda:
İşletmeler korku ikliminde faaliyet yürütmektedir. Ekonomik güvenlik zedelenmekte, yatırım çekme kapasitesi düşmektedir. Bazı bölgelerde ideolojik ve siyasi baskılar, esnafı sindirme aracı olarak kullanılmaktadır. Esnaf, ticaretin sürdürülemez olduğunu görerek sermayesini başka şehirlere, hatta ülkelere taşımak zorunda kalmaktadır.
Bu durum sadece ekonomik zarar vermekle kalmamakta; aynı zamanda toplumun devlete olan güvenini de sarsmaktadır.
Çetelerle mücadelede emniyet güçlerinin etkin operasyonları elbette kritik rol oynamaktadır. Ancak teknik altyapının çok güçlü olmasına (her cadde, sokak ve kavşakta kameralar bulunmasına) rağmen, çetelerin karıştığı olaylar hızlı bir şekilde sonuçlandırılamamaktadır. Bu durum çetelere daha fazla alan açarken; mağdurlarda büyük bir ümitsizlik ve korku oluşturarak emniyet birimlerine olan güveni azaltmaktadır.
Bu köklü soruna yalnızca polisiye tedbirler ve operasyonlarla çözüm getirmek ise mümkün görünmemektedir.
Özellikle riskli bölgelerde:
Güvenlik kameralarının artırılması, bilgi ağının güçlendirilmesi, kolluk kuvvetlerinin kapasitelerinin artırılması, mağdurlar için etkin iletişim ve koruma mekanizmalarının kurulması gibi önleyici adımların atılması gerekmektedir.
Ayrıca çetelerin yarattığı korku nedeniyle tanıkların doğru bilgi vermekte zorlandıkları bilinmektedir. Tanıklar, ilerleyen günlerde baskı altında kalacaklarını hissettiklerinden özgür iradeleriyle ifade vermekten kaçınmaktadır. Bu nedenle tanık koruma programlarının güçlendirilmesi büyük önem taşımaktadır.
Türk Ceza Kanunu’nda çeteler tarafından işlenen suçlara yönelik ciddi cezalar öngörülmektedir. Ancak bu yaptırımların etkili olabilmesi için hızlı ve etkin yargılama süreçleri şarttır. Uzayan davalar ve ceza indirimi uygulamaları, çete üyeleri üzerinde caydırıcılık oluşturmamakta ve toplumda cezasızlık algısına yol açmaktadır.
Bununla birlikte, cezaevlerindeki ortam ve koşullar, çetelere yeni elemanlar kazandırmak için uygun zemin hazırlamaktadır.
Sosyal medya, film ve televizyon dizilerinde çete liderleri ve üyelerinin kahraman gibi gösterilmesi, çocuklar ve gençlerde özentiye neden olmakta; bilinçsiz gençlerin çetelerin tuzağına düşmesini kolaylaştırmaktadır.
Toplumun çete faaliyetlerine karşı bilinçlenmesi ve örgütlenmesi de büyük önem arz etmektedir. Özellikle esnafın kendi güvenliğini artırması, birlik içinde hareket etmesi ve hukuki destek alması başlangıç için önemli adımlardır. Ancak mevcut ortamda esnaf ve iş insanları bu adımları atacak güven ortamını bulamamaktadır.
Türkiye’de dikkat çeken bir diğer unsur ise çete faaliyetleri ile yasa dışı örgütler arasındaki yakınlıktır. Çeteler, bu örgütlerin taşeronu veya yan kolu gibi çalışmakta; bu durum çeteleri daha pervasız ve acımasız bir hale getirmektedir. Silah temininden bilgi akışına, lojistik destekten çek-senet tahsilatına kadar pek çok olayda çeteler ve örgütlerin birbirini desteklediği görülmektedir. Bu yapı, güvenlik açısından karmaşık bir tablo yaratmakta ve devletin bütüncül bir strateji izlemesini zorunlu kılmaktadır.
Elbette çetelerle mücadelede sadece polisiye tedbirler yeterli değildir. Şu adımlar da eş zamanlı yürütülmelidir:
Eğitim ve istihdam odaklı projeler geliştirilmelidir.
Özellikle risk altındaki bölgelerde meslek edindirme ve gençlik merkezleri kurularak gençlerin yönlendirilmesi sağlanmalıdır.
Ailelere ve gençlere yönelik sosyal destek programları yaygınlaştırılmalıdır. Yerel yönetimler, STK’lar ve devlet arasında güçlü iş birliği sağlanmalıdır. Medya aracılığıyla toplumsal bilinçlendirme kampanyaları düzenlenmelidir.
Ekonomik eşitsizliklerin azaltılması, sosyo-ekonomik nedenlerle oluşan suç eğilimlerini düşüreceğinden Gelir dağılımının toplumun tüm kesimlerine daha adil bir şekilde dağıtılması sağlanmalıdır.
Çete sorunu; ekonomik, sosyal ve siyasi pek çok katmanın iç içe geçtiği çok boyutlu bir yapıdır.
Bu nedenlerle çetelerin ekonomik yapılar üzerindeki etkisi sadece ekonomik değil, aynı zamanda toplumsal güven duygusunu da zedelemektedir. Çözüm yalnızca bir kurumun değil; aileden başlayarak devletin tüm organlarının, toplumun ve sivil yapıların ortak çabasıyla mümkün olabilir.
Daha güvenli, adil ve huzurlu bir Türkiye için tüm paydaşların elini taşın altına koyması şarttır.