İletişim yalnızca konuşmak değil, aynı zamanda anlamak ve anlamaya istekli olmaktır.

Günümüzde iletişim, çoğu zaman sesimizi duyurmaktan ibaret hale geldi. Oysa gerçek iletişim; anlamak, dinlemek ve doğru zamanda konuşabilmektir.

Bir yazar olarak şuna inanıyorum:

Önce diyalog gerekir. Anlamak, fikirleri geliştirmek, tartmak ve çoğul düşünmek için... Ama sonra, fikir olgunlaştığında ve karar zamanı geldiğinde, bilinçli bir monolog gerekir. Bu monolog, dayatma değil; düşünülmüş, tartışılmış ve içselleştirilmiş bir ifadedir.

Diyalog kurmak sadece konuşmak değildir; sabırla dinlemek, anlamaya niyetli olmak ve farklı görüşleri gerçekten duymaktır.

Ben iletişimde diyaloğu öncelikli görüyorum. Çünkü diyalog hem bireyin hem toplumun gelişimi için vazgeçilmezdir.

Ancak şunu da unutmamak gerekir:

“Sürekli konuşmak zararlı olabilir; ama sürekli dinlemek de yetersizdir.”

En etkili yöntem, bu iki iletişim biçimini doğru sırayla ve yerinde kullanabilmektir.

“Önce diyaloğu kurar, herkesin fikrini alır, insanların kendilerini değerli hissetmesini sağlarsınız.

Sonra, monologla net bir yön çizer, kafa karışıklığını giderir ve herkesin ortak hedefe odaklanmasını sağlarsınız.”

Başarının sırrı, işte bu basit ama güçlü dengede saklıdır.

Monolog, bir kişinin düşüncelerini karşı tarafa tek yönlü şekilde aktarmasıdır. Bilgilendirici olabilir ama çoğu zaman katılımcı değildir. Dinleyen pasif konumdadır.

Diyalog ise karşılıklı bir anlayış sürecidir. Konuşan kadar dinleyen de aktiftir. Diyalog varsa empati, güven ve iş birliği de vardır.

Etkili liderler önce diyaloğa başvurur. Ekiplerinden fikir ve geri bildirim alır. Bu geniş tabanlı sürecin sonunda, net bir karar verir ve bu kararı açıkça ifade eder.

Bu sürece “huni modeli” diyebiliriz: fikirler sahadan toplanır, masada fizibilite çalışması yapılıp harmanlanır ve sonunda net, yönlendirici bir karar olarak huniden dışarı çıkarılır.

İslam tarihi kültürel diyaloğun güçlü örnekleriyle doludur:

Hz. Muhammed (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) Uhud Savaşı öncesinde gençlerin görüşüyle strateji değiştirir,

Hendek Savaşı’nda farklı fikirlerle ortak karar alınır,

Hz. Ömer, hutbe sırasında yaşlı bir kadının eleştirisini açık yüreklilikle kabul eder,

Şura Meclisleri kurularak danışma, diyalog esas alınır.

Bu örnekler, İslam’ın yalnızca tebliğ değil, istişare ve diyalog dini olduğunu açıkça gösterir.

Bir sivil toplum kuruluşu, üyelerine danışmadan “Biz sizin için en iyisini biliriz” diyerek yola çıkarsa, kalıcı etki oluşturamaz.

Oysa “Ne düşünüyorsunuz? Ne yapabiliriz?” diye soran kuruluşlar, üyelerine değer verdiği gibi güven kazanır ve sürdürülebilir değişim oluşturur.

Ne yazık ki günümüzde, özellikle sosyal medyada herkes konuşuyor ama çok az kişi gerçekten dinliyor. Bu durum iletişim alanlarını monologa dönüştürme riski taşıyor. “Gerçek iletişim, sadece konuşmak değil; dinlemek, anlamak ve birlikte düşünebilmektir.”

İletişimin gerçek gücü dengede saklı, monolog netlik getirir. Diyalog ise katılımı sağlar.

İletişimin etkili olması için bu ikisinin sırası ve dengesi önemlidir.

Diyalogla insanlar sürece dahil olur, monologla ortak karar netleştirilir.

Yani önce diyalog ile katılım ve sahiplenmeyi oluşturup sonra etkin bir monolog ile kararların sahada uygulanması başarıyı getirecektir. İşte iletişimin gerçek gücü bu dengede saklıdır.

“Her sözün başında anlamak, sonunda ise duruş sergilemek gerekir.”

Şimdi soruyorum:

Siz monologdan yana mısınız?

Siz diyalogdan yana mısınız?