Teknolojinin gelişmesi, insanlık tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir konfor ve kolaylık sundu. Ancak bu gelişmeler beraberinde yeni güvenlik kavramlarını ve insanlarda oluşan farklı güvenlik algılarını da getirdi. Bugün artık bir şahıs, kapısını kilitlemekle değil; telefonuna şifre koymakla, sosyal medya hesaplarını gizlemekle ve veri sızıntılarından korunmakla güvende hissetmektedir. Ancak bu “dijital güvenlik” algısı, gerçekten yeterli midir?
Güvenlik Algısının Dijitalleşmesi
Günümüz insanları için güvenlik, fiziksel tehditlerden ziyade dijital risklerle şekilleniyor. Kişisel bilgilerin çalınması, sosyal medya hesaplarının ele geçirilmesi, yüz tanıma sistemleriyle izlenme korkusu gibi tehditler, insanların zihninde sürekli bir tetikte olma hali oluşturuyor. Ancak ne yazık ki bu korkulara rağmen, birçok insan hala temel dijital güvenlik önlemlerini dahi almaktan uzak. Parola güvenliği, çift aşamalı doğrulama, zararlı bağlantılara karşı bilinç gibi konular, hâlâ çoğu insan için ikinci planda kalıyor.
Teknoloji ve Yanıltıcı Güvence
Akıllı cihazların sunduğu "güvenlik sistemleri", çoğu zaman bireyde sahte bir güvenlik hissi uyandırıyor. Kameralarla izlenen evler, dijital kilitli kapılar, takip uygulamaları... Tüm bunlar insanı dış tehlikelere karşı koruyor gibi görünse de, aslında en büyük tehlikenin içeriden, yani insanın bizzat kendisinden gelebileceği göz ardı ediliyor. Örneğin, bir anne çocuğunu dış tehditlerden korumak adına kameralı bebek telsizi alıyor, ama bu cihaz internet üzerinden izlenebiliyorsa bir tehdide açık hale geliyor.
İslam'da Güvenlik: Tevekkül ve Tedbir Dengesi
İslam, güvenliği sadece fiziki önlemlerle değil, ahlaki, sosyal ve manevi boyutlarla da ele alır. Müslümanlar için tevekkül, Allah’a güvenmenin en üst makamıdır. Ancak tevekkül asla tedbirsizlik demek değildir. Peygamber Efendimiz (sav) devesini bağlamayan sahabeye “Önce bağla, sonra tevekkül et.” buyurarak bu dengeyi bize öğretmiştir.
Bugün bu anlayışı dijital dünyaya taşımamız gerekiyor. Yani hem sosyal medya ve cihaz güvenliğimizi korumalı, hem de bu güvenlik algısını yalnızca teknolojiye değil, manevi değerlerimize de dayandırmalıyız.
Toplumda Güvenlik Bilinci ve Aile Sorumluluğu
Bireysel güvenlik algısı, aslında toplumsal bir güvenliğin de temelini oluşturur. Aile içinde dijital güvenlik eğitimi verilmesi, çocukların çevrimiçi tehditlere karşı bilinçlendirilmesi, mahremiyetin dijital ortamda da korunması gibi konular artık sadece teknoloji uzmanlarının değil, her anne babanın gündeminde olmalı.
Yatak odasına telefonla girilmemesi, özel fotoğrafların dijitalde tutulmaması, sosyal medyada iz bırakmama gibi alışkanlıklar, bireysel güvenliğin yanı sıra aile yapısının korunması açısından da hayati önemdedir. Çünkü dijital dünyadaki her açık, sadece kişiyi değil, ailesini ve toplumu da etkileyebilir.
Sonuç: Bilinçli Kullanıcı, Güvenli Toplum
Güvenlik, sadece bir cihazla sağlanmaz. Bilinçli insan, dijitalde adım atarken de kullandığı cihaz kadar kendi niyetini, farkındalığını ve sorumluluğunu göz önünde bulundurmalıdır. Teknoloji, insana hizmet etmeli; insan teknolojinin kölesi olmamalıdır. İnsanların güvenlik algısı, yalnızca dijital tehditleri değil, ahlaki yozlaşmaları, mahremiyet ihlallerini ve manevi zayıflıkları da kapsayacak şekilde gelişmelidir.
İşte o zaman hem kişi hem toplum için gerçek güvenlik sağlanabilir.