Diyarbakır, tarihi ve kültürel zenginliğiyle Türkiye’nin en kıymetli şehirlerinden biri olmasının yanında, son yıllarda uyuşturucu madde kullanımı ve ticaretiyle ilgili ciddi sosyal sorunlarla gündeme gelmektedir.

Siyasi çevreler zaman zaman “uyuşturucuya hayır” temalı yürüyüşler veya oturma eylemleri düzenleyerek dikkat çekmeye çalışmaktadır. Bunlar sorunun büyüklüğü karşısında cılız kalsa da tabii ki değerli ve desteklenmesi gereken tepkilerdir.

Bu tür etkinliklerin samimiyeti, özellikle bölgedeki etkin siyasi yapılarla uyuşturucu üretimi ve dağıtımı arasındaki çelişkiler göz önüne alındığında tartışmalıdır.

Nitekim Diyarbakır’da siyasi olarak güçlü olan grupların etkin olduğu bölgelerde uyuşturucu ekiminin yapılması, kamuoyunda ciddi soru işaretleri doğurmaktadır. Uyuşturucuyla mücadelede samimiyet iddiasında bulunan aktörlerin, kendi destekçileri tarafından yürütülen faaliyetleri görmezden gelmesi, toplumsal güveni zedelemektedir.

"Ne olursa olsun partime destek ver" anlayışı, bu mücadeleyi sekteye uğratmakta ve uyuşturucu ticaretinden nemalanan kişilerin korunmasına neden olmaktadır. Bu nedenle mücadele, yalnızca söylemle değil, eylemle ve özellikle destekçileri arasında da tutarlı bir şekilde yürütülmelidir.

Uyuşturucu kullanımının yaygınlaşmasında birçok sosyoekonomik etken rol oynamaktadır. İşsizlik, eğitime erişimdeki adaletsizlik, arkadaş ortamı, aile içi şiddet ve ilgisizlik gibi amiller gençlerin uyuşturucuya yönelmesinde temel sebepler arasındadır. Özellikle ilkokul çağındaki çocukların bile uyuşturucu ile tanışması, konunun ne denli derinleştiğini gözler önüne sermektedir.

Uyuşturucu maddelere erişimin kolaylaşması, sorunun büyümesini hızlandırmaktadır.

Uyuşturucunun zararları konusunda gerek ailelerin gerekse de okulların yeterli bilinç ve eğitimi verememesi, gençlerin riskleri fark etmeden madde kullanımına yönelmesine neden olmaktadır.

Uzmanlar, bu sorunun çözümü için çok yönlü bir mücadele gerektiğini belirtmektedir:

Ailelerin eğitilmesi ve uyuşturucu konusunda farkındalıklarının artırılması önceliklidir.

Uyuşturucuya karşı mücadele kapsamında okullarda etkili bilgilendirme kampanyaları, camilerde vaaz ve hutbelerde programlar düzenlenmesi, spor, sanat ve kültürel etkinliklerin artırılması, gençleri kötü alışkanlıklardan uzak tutmak için etkili bir yoldur.

Öte yandan sivil toplum kuruluşları ve devlet kurumlarının organize ettiği sosyal projeler desteklenmelidir.

Uyuşturucuyla mücadelenin bir diğer önemli ayağı ise hukuk sistemidir. Son yıllarda çıkarılan infaz düzenlemeleri, uyuşturucu suçlularının kısa sürede serbest kalmasına neden olmuş ve bu durum, cezasızlık algısını güçlendirmiştir.

Uyuşturucu ticaretinden 10 yıldan az ceza alanlar birkaç ay cezaevinde kalacaklarını bildiğinden aynı suçu işlemeye devam ediyorlar, haliyle cezada caydırıcılık etkisi olmuyor. Zaman zaman gündeme gelen af uygulanması maalesef bu suçları da kapsıyor.

Diyarbakır’daki uyuşturucu sorununda güvenlik birimlerine çok büyük görevler düşüyor. Toplumu kemiren bu illet üzerinde yeterli araştırma ve çalışma ne kırsal kesimde ne de metropollerde yapılıyor. Bu sorun güvenlik birimlerinin düzenli aralıklarla yapacakları çalışmalar ile takip altına alınıp engellenmelidir. Ama bu sorun bir güvenlik meselesi olmasının yanında aynı zamanda sosyoekonomik, siyasal ve hukuki bir krizdir. Bu sorunun çözümü için tüm tepkiler çok değerlidir. Sorunun çözümü için kararlı ve bütüncül bir mücadele gereklidir. Gençlerin geleceğini ve ailelerin koruması adına “tüm siyasi aktörlerin, yerel yönetimlerin, ailelerin, eğitim kurumlarının ve hukuk sisteminin eş zamanlı, cesurca ve samimi bir şekilde harekete geçmesi şarttır.”