Analiz

Metruk yapılar, uyuşturucu ve ahlaki çöküş

Toplumları içeriden çökerten en büyük tehlikeler, sadece ekonomik ya da siyasal meselelerle sınırlı değildir. Bazen bir toplumun vicdanına, ahlakına ve güvenliğine sinsice zarar veren tehditler çok daha yıkıcı sonuçlar doğurabiliyor.

Abone Ol

Bugün Diyarbakır’ın özellikle Merkez Bağlar İlçesi’nde yaşananlar tam da ne kadar büyük bir tehlikeyle karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Uyuşturucu kullanımı, fuhuş her türlü gayri ahlâkî yaşam ve davranışlar... Metruk yapılar üzerinden sosyal bir çöküş yayılıyor.

Son yıllarda Diyarbakır halkı büyük bir endişe içerisinde. Şehrin çeşitli mahallelerinde, özellikle de Bağlar ilçesinde, metruk yapılar adeta suç yuvalarına dönüşmüş. Yıkım kararı alınmış olmasına rağmen uzun süredir boş bırakılan bu yapılar, uyuşturucu bağımlılarının, torbacıların ve fuhuş çetelerinin merkez üssü haline gelmiş.

Bu sadece bir çevre sorunu değil, aynı zamanda halk sağlığını, toplumsal düzeni, değerlerimizi ve çocuklarımızın, gençlerimizin geleceğini tehdit eden ciddi bir toplumsal sorun.

Bu metruk yapılarda, özellikle son dönemde kokain, kristal ve bonzai gibi ölümcül uyuşturucuların dağıtımı yapılıyor. Bu maddeler hem kullanıcıları hem de toplumun tamamını tehdit eden sonuçlar doğuruyor. Bağımlılık batağına saplanan gençlerin sayısı her geçen gün artıyor ve tedavi imkanlarına erişim ise sınırlı. Rehabilitasyon merkezleri yetersiz kalıyor.

Gençlerimiz, çocuklarımız elimizden kayıp giderken, bu soruna karşı yeterince tedbirler alınmıyor. Samimi ve güçlü, kararlı adımların atılmaması, toplumda büyük bir rahatsızlık ve çaresizlik duygusu yaratıyor.

Bununla birlikte, apartman dairelerine kadar yayılan fuhuş evleri, peygamberler diyarı olarak bilinen Diyarbakır’da ahlaki çöküşün habercisi olarak karşımıza çıkıyor.

Yaşanan bu durumlar karşısında artık kimsenin bu meselelere tahammülü kalmamış. Diyarbakır halkı toplumsal ahlaki çöküşe karşı gözlerini kapatamayacağı noktaya gelmiş durumda.

Büyük ahlâkî sorunları ve yaşanan bu erozyonu Diyarbakır halkı yalnızca görmekle kalmıyor, aynı zamanda derinden hissediyor. Aileler, çocuklarının sokağa çıkmasından endişe duyuyor.

Güvenlik zafiyeti gün geçtikçe daha da artıyor. Polisiye tedbirler yetersiz kalmakla birlikte sorunun çözümü için yeterli bir yöntem olmaktan çıkıyor. Mesele kökten çözülmedikçe bu tür geçici önlemler yeterli olmuyor, olamaz da.

Bu noktada hem yerel yönetimlere hem de merkezi hükümete büyük görevler düşüyor. Öncelikle yıkım kararı alınmış olan tüm metruk yapılar bir an önce yıkılmalı, bu bölgeler sosyal yaşam alanlarına, yeşil alanlara veya kamu hizmeti veren yapılara dönüştürülmelidir.

Aynı zamanda, uyuşturucu ile mücadele yalnızca güvenlik tedbirleriyle sınırlı kalmamalı. Toplumun manevi değerlerine yeniden kavuşması için büyük bir bilinçlendirme programı uygulanmalı.

Bağımlıların tedavisi için bağımlılıkla mücadele merkezleri de yeterli değil. Bu tür merkezler artırılmalı ve bununla birlikte gençlere yönelik bilinçlendirici ve önleyici programlar, ahlâkî ve değerler eğitimi de hızla uygulanmalıdır.

Toplumun ahlaki dokusunu yeniden inşa etmek için başta yerel yönetimler, gayri ahlaki program ve söylemlerden uzak durmalı. LGBT savunuculuğundan vaz geçmeli. İslami değerlere ve maneviyata saldırmamalı.

DEM’li belediyeler gerçekten uyuşturucuya karşı iseler, PKK’nın uyuşturucu ekimi, sevkiyatı ve dağıtım zincirine karşı net tavır ortaya koymalı.

Sivil toplum kuruluşları, diyanet, eğitim camiasına ve özellikle de ailelere büyük görevler düşüyor.

Ahlaki çöküş başladığında onu yalnızca yasalarla değil, aynı zamanda vicdanla, inançla ve birlik ruhuyla durdurabiliriz.

Diyarbakır, tarihiyle, kültürüyle gelenek ve göreneklerine bağlı, değerleri ile yoğrulmuş bir şehirdir. Farkında olmadan yıllarca çocuklarımızı, değerlerimizi, kültürümüzü sessizce bizden alıp götürdüler. Bu sessiz tehlikeye karşı el birliğiyle harekete geçersek hem şehrimizi hem de gelecek nesillerimizi bu karanlık tablodan kurtarabiliriz. Artık susmanın, görmezden gelmenin değil, harekete geçmenin vaktidir.