Cumhuriyet’in kuruluşundan günümüze kadar Türkiye’de toplumsal dönüşüm, özellikle dini yapıların yeniden tanımlanması, kadınların kamusal rolü ve etnik kimliklerin bastırılması ya da yeniden inşası gibi konular etrafında şekillenmiştir.
Bu süreçte iki önemli ideolojik yönelim öne çıkmaktadır.
Kemalizm ve Apoizm. Biri kurucu resmî ideoloji olarak devleti biçimlendirmiş, diğeri ise muhalif bir hareket olarak toplumsal dönüşüm iddiası taşımıştır.
Her iki ideoloji de İslami hassasiyetleri dönüştürmek için farklı söylem ve araçlar kullanmış, özellikle kadın ve kimlik politikaları alanında toplumsal yapıyı derinden etkilemiştir.
Kemalizm, modernleşmeyi esas alan bir proje olarak dini yapılarla doğrudan bir çatışmaya girmiştir.
1924’te halifeliğin kaldırılması, 1925’te Şapka Kanunu ve tekke-zaviye yasağı gibi düzenlemeler, dini sembollerin kamusal alandaki görünürlüğünü ortadan kaldırmayı hedeflemiştir.
Laiklik ilkesi 1937’de anayasaya girmiş, din ile devlet işleri ayrılmıştır. Ancak bu laiklik, Batı tarzı sekülerleşmenin ötesine geçerek halkın yaşam tarzına müdahale eden bir araç haline gelmiştir.
Kadın konusundaki Kemalist reformlar da “çağdaşlaşma” hedefiyle şekillenmiş, başörtüsü geri kalmışlığın sembolü olarak sunulmuş, kadınların Batılı tarzda giyinmesi ve kamusal alanda aktifleşmesi medeniyet göstergesi kabul edilmiştir. Dini cemaatler “irtica” ile ilişkilendirilerek marjinalleştirilmiş, böylece devlet eliyle seküler bir yurttaş tipi yaratılmaya çalışılmıştır.
Ancak bu dönüşüm, yukarıdan aşağıya bir model olduğu için özellikle kırsal, muhafazakâr ve Kürt toplumlarında güçlü bir dirençle karşılaşmış, uzun vadede toplumsal kutuplaşmalara neden olmuştur.
Apoizm ise 1980’lerden itibaren Kürt toplumunu dönüştürmeye çalışırken yalnızca bir etnik mücadele yürütmekle kalmamış, aynı zamanda toplumun aile, dini ve aşiret temelli yapısını da sorgulayan bir ideoloji geliştirmiştir. Apoizm’in düşünsel çizgisi başlangıçta Ateist ve Marksist ideoloji ile başlamış, zamanla dönüşüm yaşayarak Ateizm ve Marksizm’in ötesine geçerek kadın özgürlüğü! demokratik konfederalizm ve seküler bilinç gibi temalara yönelmiştir.
Apoizm, Kadınları örgüt içinde ve Kamusal alanda kullanılan bir metaya dönüştürmüş. Ailesel tüm değerler ideolojik anlayışlarına göre biçimlendirilmeye çalışılmıştır.
Apoizm’de dini yapılar, aile ve aşiret yapısı, baskının, biat kültürünün ve geleneksel tahakkümün kaynağı olarak görülmüş, özellikle İslam dini, bireyin özgürleşmesini engelleyen ideolojik bir araç olarak şiddetle eleştirilmiştir.
Böylece Apoizm, dini değerlerle değil, seküler bir kimlik üzerinden bireyi yeniden inşa etmeyi hedeflemiştir. Ancak bu yaklaşım, özellikle dindar Kürt toplumu içinde büyük tepki çekmiş, hareketin toplumsal tabanı bu nedenle sınırlı kalmıştır.
Kemalizm ve Apoizm’in dinle kurduğu ilişki farklı temellere dayansa da ‘aynı amaca hizmet edercesine’ her ikisi de dini kamusal alandan uzaklaştırmayı hedeflemiştir.
Kemalizm bunu devlet gücü ve yasalar aracılığıyla gerçekleştirirken, Apoizm ideolojik mücadele ve baskı yolunu benimsemiştir. Kemalist sekülerlik “devlet merkezli laiklik” olarak tanımlanabilirken, Apoist sekülerlik “toplumun içinden doğan bir kopuş” olarak öne çıkar.
Her iki ideoloji de özellikle dindar kesime ‘sağdan ve soldan’ ideolojik yanaşarak bozmaya çalışmıştır, halkın İslami dini duyguları görmezden gelinmiştir, hassasiyetler öngörülememiş baskıyla, cezalandırmalarla dindar nesli seküler bir hayat tarzına zorlamak istemişlerdir.
Ancak her iki yaklaşım da halkın dini bağlılıklarını derinlemesine ortadan kaldıramamış, tersine, dindar kesimlerde devlete ve örgüte karşı mesafeli bir duruşun gelişmesine neden olmuştur.
Kadın politikaları açısından da Kemalizm daha çok elit ve şehirli kadınlara odaklanmıştır.
Seçme-seçilme hakkı, kıyafet devrimi ve eğitime erişim gibi alanlarda ilerlemeler sağlanmış, ancak kırsal kesimdeki kadınların dönüşümü sınırlı kalmıştır.
Apoizm ise kadınları hem köyde hem de savaş alanında özneleştirerek daha radikal bir dönüşüm hedeflemiştir.
Kimlik meselesinde ise Kemalizm, homojen bir “Türk milleti” inşasını amaçlamış, buna karşılık Apoizm, çok kimlikli ve çok kültürlü bir toplum modeli sunmuştur. Ancak bu model pratikte tek merkezli bir örgüt otoritesine dönüşmüştür.
Sonuç olarak, Kemalizm Türkiye’de devlet yapısını dönüştürme konusunda daha kalıcı, bozucu, yıkıcı ve yaygın bir etki yaratmıştır.
Apoizm ise Kürt kimliği ve toplumun hassasiyetleri ile çatışmış, kadın özgürlüğü ve seküler alternatifler üzerinden, dindarlığa savaş açmıştır.
“Ama ne gariptir ki Apoizm, İslam dışındaki diğer tüm din ve dindarlarla barışık yaşamıştır”
Her iki ideoloji de İslami hassasiyetleri dönüştürmeyi amaçlamış, ancak dine karşı geliştirdikleri ‘yıkıcı eleştirel’ yaklaşım, toplumsal dirençle karşılaşmış ve bu durum dönüşümün sınırlarını belirlemiştir.
Günümüzde Türkiye'de hem Kemalist hem de Apoist miras farklı toplumsal kesimlerde etkisini sürdürmekte, ancak din, kimlik ve kadın meseleleri hâlâ ideolojik çatışmaların merkezinde yer almaya devam etmektedir.
Geçmiş toplumlardan ders çıkarmayan bu iki ideoloji ortak amaç doğrultusunda hareket ederek halkın dini duygularına savaş aşmış, değişime yönelik çalışmalar içerisine girmişlerdir. Anadolu toplumu ve Kürt toplumu dini hassasiyetlerine her zaman bağlı kalmıştır, bağlı kalmaya da devam edecektir. Bunu göremeyip, birilerine yaranmak için, halka dayatmacı bir yolu tercih edenler kaybetmiştir ve kaybedecektir.
İthal edilip dayatılan hiçbir ideoloji toplum tarafından kabul görülmez.
Toplumun hassasiyetlerini göremeyen tüm ideolojiler gibi bu iki ideolojik yapı da toplumu olumsuz bir yapıya dönüştürmeye çalışmıştır. Toplumumuz da bu iki ideolojiyi bedel ödeyerek şiddetle reddetmiş ve karşısında durmuştur.