Diyarbakır'da son dönemlerde gençlerin karıştığı şiddet olaylarının artması üzerine görüştüğümüz Psikolog Sadık Sun, modern yaşamın hız ve haz odaklı yapısının özellikle gençler üzerinde ciddi etkiler oluşturduğunu söyledi. Sun, bireyselleşmenin ve aile içi iletişimin zayıflamasının, gençlerde stres, öfke ve agresyonu artırdığını belirtti.

Sadık Sun'a göre toplum giderek birbirinden uzaklaşırken, aile içindeki kopukluklar da derinleşiyor. Baba ayrı odada, anne başka bir yerde, çocuk ise kendi odasında dünyasından habersiz şekilde vakit geçiriyor. Sun, "Kimsenin kimseden haberi yok. Birbirimizin ne yaşadığını bilmiyoruz. Bu uzaklaşma, paylaşılmayan duyguların içte birikmesine, bunun da öfke ve şiddet davranışlarına dönüşmesine yol açıyor" dedi.

Gençlerin içinde bulunduğu psikolojik gerilimin çoğu zaman dışa yansıdığını belirten Sun, şiddet davranışlarının çoğunun aslında "kişinin kendi içindeki çatışmanın dışa vurumu" olduğunu söyledi.

"İnsanlar bireyselleşti; iletişim ve dayanışma zayıfladı, herkes giderek yalnızlaştı"

Toplum bireyselleştiğini; iletişim, akrabalık ve dayanışmanın zayıfladığını belirten Sun "Hayat biraz haz ve hız çağına dönüştü. Yani baktığımızda herkesin işi gücü var, herkes bir yere koşmaya çalışıyor. Tabii böyle koşturmalar içerisinde bize gerçekten iyi gelecek, bizi mutlu edecek, bir anlamda değer yargılarımızla gerçek manada uyuşacak şeyleri daha az yapmaya başladık. En basitinden kimse komşusunun kapısını çalmıyor, 'Bir ihtiyacın var mı?' diye sormuyor. Mesela sıla-i rahimler azaldı, kimse akraba ziyareti yapmıyor artık. Bir derdimiz, bir sıkıntımız olduğunda rehberimizde belki bin kişi vardır; ama dönüp baktığımızda 'Ben derdimi kime anlatabilirim?' diye düşündüğümüzde kimseyi bulamıyoruz. İnsanlar gittikçe birbirinden daha da uzaklaştı. Kollektifliğin yerini bireysellik almaya başladı. İnsanlar eskiye nazaran çok daha bencilleşmeye, 'Ben bu işten ne kazanırım? Bana nasıl faydası olur?' mantığıyla hareket etmeye başladı. Toplumsal düşünme yerini bireysel düşünmeye bıraktı." dedi.

"Sağlıklı iletişim ve birlikte zaman geçirmek, stresi azaltıp bireyleri psikolojik olarak güçlendirir"

Aile içerisinde de kopuklukların kendini göstermeye başladığının altını çizen Sun, "Eve gelen baba bir odada, anne başka bir odada; evlat, 'kendi odası olsun' diye dizayn edilen yerde ne yaptığı belli olmayan bir şekilde kendi dünyasında yaşıyor. Bu kopukluklar aile bireylerini birbirinden uzaklaştırıyor. Haliyle kimsenin kimseden haberi yok. En yakınımızın bile ne yaşadığını, ne hissettiğini bilmeye dair bir uzaklaşma meydana geldi. Bu da içe atımları, sıkıntıları kimseyle paylaşamamanın getirdiği birikmişlikleri artırıyor. Bu birikmişlikler ise insanda daha fazla strese, öfkeye, kızgınlığa yol açıyor. Yani bir insanın derdi aslında sizinle kavga ettiği şey olmuyor. O, iç dünyasında kendiyle yaşadığı kavgayı size yansıtmış oluyor. Bu açıdan ne kadar sağlıklı iletişim kurarsak, sofrayı paylaşabilirsek, ailece birlikte zaman geçirip birbirinin duygu ve düşüncelerini dinleyebilirsek, akrabalarla gidip gelmelerimizi artırabilirsek; insanlar daha az strese maruz kalır, kendilerini psikolojik olarak daha sağlam hisseder" diye belirtti.

"Gençler arkadaşlarını doğru seçilmeli, ebeveynler çocuklarıyla sağlıklı iletişim kurmalı"

Ergenlik dönemine değinen Sun, "Ergen bedensel ve ruhsal olarak değişiyor. Vücudunun bazı bölgeleri eskiye nazaran farklılaşıyor. Bu değişim, ergen için fark edemediği, garipsediği bir durum olabiliyor. Bununla beraber ergenlik dönemine giren bir çocuk eskiye göre daha agresif, daha sinirli olabiliyor; kendi kararlarını vermek istiyor. Anne babaların buna hazır olması gerekiyor. 'Benim uysal, söz dinleyen evladım yine eskisi gibi olmalı' diye düşünmek yanlış. Çünkü o birey artık kendi yolunu çizmek, kendi kararlarını vermek isteyen birine dönüşüyor. Bu süreçte akranlarıyla geçirdiği zaman çok önemli. Ergenin kimle dolaştığı, kiminle arkadaşlık kurduğu mutlaka bilinmeli. Çünkü bu dönem, anne babadan çok arkadaşlarının sözünün etkili olduğu bir dönem. Arkadaş doğru seçilirse süreç daha sağlıklı ilerliyor; aksi hâlde arkadaş kurbanı olma riski artıyor." şeklinde konuştu.

Son olarak ebeveynlerin çocuklarıyla olan iletişiminin asıl olması gerektiğini anlatan Sun, "Anne-babaların bu dönemde nasihat vermekten, sürekli öğütleyici konuşmaktan ziyade daha çok dinleme modunda olması gerekiyor. 'Nasıl hissettin evladım? Bu yaşadıklarınla ilgili bana ne anlatmak istersin? Sana nasıl yardımcı olabiliriz?' gibi cümlelerle yaklaşmak daha sağlıklı olur. Bir konuşma düşünelim: Yarım saatlik bir görüşmede anne-baba daha çok konuşuyorsa o konuşma pek işe yaramaz. Ama evlat kendini ifade etmişse, daha çok o konuşmuşsa iletişim daha etkili olur. Bu yüzden anne babaların daha çok dinlediği, anlamaya çalıştığı, daha az konuştuğu bir dönem olması gerekiyor." dedi.

Muhabir: Hamza Zeren