İki minare arasına asılan ışıklı yazılar, Ramazan aylarında camileri süsleyerek gökyüzünde manevi bir atmosfer oluşturur.
Mahya geleneğinin doğuşu
Tarihi kayıtlara göre, mahya geleneği ilk kez 1616 yılında Osmanlı Devleti'nde, Sultan Ahmet Camii’nde uygulanmıştır. Sultan I. Ahmed döneminde, Hattat Hafız Ahmet Kefevî’nin öncülüğünde başlatılan bu gelenek, kısa sürede büyük ilgi görmüş ve diğer camilere de yayılmıştır. İlk mahya yazılarında genellikle "Hoş geldin ya Şehr-i Ramazan" gibi ifadeler yer alıyordu.
Osmanlı’dan günümüze mahya sanatı
Osmanlı döneminde mahyacılar, Ramazan başlamadan önce özenle hazırlık yaparak, ışıklarla süsledikleri yazıları büyük camilerin minarelerine asarlardı. Bu gelenek, teknolojinin gelişmesiyle birlikte kandillerden elektrikli ışıklara geçerek günümüze kadar ulaşmıştır.
Günümüzde Türkiye'deki büyük camilerde, özellikle Sultanahmet Camii, Süleymaniye Camii ve Eyüp Sultan Camii gibi tarihi yapılar üzerinde mahya geleneği yaşatılmaktadır. Yazılarda "Oruç Tut, Sıhhat Bul", "İyilik Yap, Karşılıksız Kalmaz" gibi toplumsal mesajlar verilmektedir.
Mahya geleneği sadece Türkiye'de var
Mahya sanatı, Osmanlı'dan miras kalan ve dünyada yalnızca Türkiye’de yaşatılan bir gelenektir. İslam dünyasının birçok ülkesinde Ramazan ayı süslemeleri yaygın olsa da, iki minare arasına yazı yazma sanatı sadece Osmanlı'dan bugüne Türkiye'de devam etmektedir.
Geleneksel değerleri modern ışıklandırma sistemleriyle birleştiren mahyalar, Ramazan gecelerinde gökyüzünde ışıldamaya devam ediyor. Bu köklü gelenek hem geçmişle bağımızı koruyor hem de Ramazan'ın manevi atmosferini hissettirmeye devam ediyor.