Diyarbakır’ın taş evleriyle özdeşleşmiş bu estetik miras, ilgisizlik ve koruma eksikliği nedeniyle sessizce siliniyor.

Kimi yerlerde sadece paslı bir menteşe, kimi sokakta yıpranmış bir tahta parçası geçmişin izlerinden geriye kalan tek hatıra.

Bir zamanlar zanaatkâr elinden çıkmış zarif ahşap işlemeler, dövme demir tokmaklar ve sembollerle dolu girişler; bugün dökülmüş boyaları, kırık kilitleri ve kararmış yüzeyleriyle bir yok oluşun eşiğinde. Her kapı, bir dönemin yaşam kültürünü yansıtırken, artık ne yazık ki tanınmaz halde.

Kapıların arkasında bir zamanlar geniş avlular, büyük aileler, komşuluklar ve gelenekler vardı. Ancak o hikâyelerle birlikte kapılar da yavaş yavaş tarihe karışıyor. Özellikle korunmayan yapılar ve kontrolsüz kentleşme, bu tarihi değerleri tehdit ediyor.

Uzmanlar, bu kapıların sadece bir mimari öğe değil; aynı zamanda kültürel hafıza ve kentsel kimliğin parçası olduğuna dikkat çekiyor. Koruma altına alınmayan her kapı, bir dönemin sessizce yok olması anlamına geliyor.

Sur’un dar sokaklarında hâlâ dimdik ayakta duran birkaç kapı, geçmişe açılan son pencerelerden biri gibi. Ancak onlar da zamanla yüzlerini kaybediyor.

Yerel yönetimlerin, sivil toplum kuruluşlarının ve halkın bu değerleri koruma adına birlikte hareket etmemesi hâlinde, bir zamanlar tarih fısıldayan bu kapıların yerinde yakında sadece boşluklar kalacak.

Muhabir: Musa Azak