2014 yılının Ekim ayında Türkiye, yakın tarihinin en karanlık ve kanlı sokak olaylarından birine sahne oldu. Aradan geçen 11 yıla rağmen hafızalardaki dehşeti hala tazeliğini koruyor. HDP’nin doğrudan çağrısıyla sokağa dökülen ve PKK’ya yakınlığıyla bilinen grupların organize ettiği kalkışma, kısa sürede HÜDA PAR ve ona yakın İslami sivil toplum kuruluşlarını hedef alan topyekûn bir linç kampanyasına dönüştü. Saldırılar sadece siyasi parti binalarıyla sınırlı kalmadı; camiler, medreseler, dernekler, Kur’an kursları, evler, işyerleri ve araçlar organize biçimde ateşe verildi, tahrip edildi. 6-8 Ekim 2014’teki bu olaylar, devletin müdahalesinde geç kaldığı, sokakların adeta örgütçülerin eline geçtiği, canların vahşice katledildiği kara bir dönemece dönüştü. En çarpıcı örneği ise Diyarbakır’da kurban eti dağıtmak isteyen Yasin Börü ve arkadaşlarının diri diri yakılarak katledilmesi oldu.
Olaylar sadece parti binalarını değil, dernekleri, camileri, medreseleri, evleri, işyerlerini ve araçları da hedef aldı. HDP-PKK yanlısı grupların saldırıları sonucunda resmi kayıtlara göre toplam 54 kişi hayatını kaybetti, onlarca kişi yaralandı, yüzlerce yer ve mülk tahrip edildi. Katliamın en çarpıcı örneği, Diyarbakır’da Kurban Bayramı’nda ihtiyaç sahiplerine kurban eti dağıtmak isteyen Yasin Börü ile arkadaşları Hasan Gökgöz, Hüseyin Dakak ve Riyad Güneş’in, saldırganlar tarafından vahşice linç edilerek şehit edilmesi oldu
Bu vahşet, PKK elebaşı Abdullah Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan üzerinden gönderilen “Kobane’deki insanlarımız sonuna kadar direnecek” mesajı ve KCK’nın “IŞİD çetelerine uzantılarına yaşam şansı tanınmasın” çağrısının ardından, HDP’nin sokağa çıkma çağrısıyla tetiklendi. Bu çağrılarla Kürt illerinde sokaklar hiç olmadığı kadar gerginleşti ve saldırılar planlı bir şekilde başlatıldı.
İşte planlı saldırıların kronolojik seyri:
28 Eylül günü
Mersin'de Mustazaflar Cemiyeti binasına ses bombası ve molotof atılarak saldırı düzenlendi. Cam ve balkon hasar gördü.
Aynı gün Şanlıurfa’nın Hilvan ilçesindeki Hür Dava Partisi ilçe binasına taşlı saldırı yapıldı; zanlı kısa sürede yakalandı.
2 Ekim
Diyarbakır’ın Bağlar ilçesindeki Yusufi Der’e protesto grupları tarafından saldırı girişiminde bulunuldu; saldırılarda yaralananlar oldu.
4 Ekim
Mersin Tarsus’ta kurban derisi toplama izniyle çalışmalar yapan cemiyet üyeleri PKK yandaşı gruplarca taşlı-sopalı saldırıya uğradı, 6 kişi yaralandı.
6 Ekim: İlk Geniş Ölçekli Saldırılar Başlıyor
Mardin Kızıltepe’de HÜDA PAR binasına taşlı saldırı düzenlendi; camlar kırıldı, yetkililerin devreye girmesiyle topluluk dağıldı.
Batman’da sakallı olduğu gerekçesiyle bir çoban 15 yerinden bıçaklanarak ağır yaralandı.
Farklı illerde sokaklarda kitle hareketleri başlarken saldırılar da yaygınlaşmaya başladı.
7 Ekim: Katliamın Zirve Yaptığı Gün
HÜDA PAR Batman il binası önünden geçen bir grup tarafından taşlı saldırılar yapıldı, 7 araç yakıldı.
Adana’da Mustazaflar Cemiyeti’nin şubesine molotof ve silahla saldırı düzenlendi. Aynı gece, dernek başkanının evi de saldırıya uğradı.
Küçükdikili mahallesinde 7 işyeri ateşe verildi; ev ve araçlara zarar verildi.
Devlet binaları ve özel mülkler de hedef alındı.
Diyarbakır’daki Köy Der’e pompalı tüfekle saldırı gerçekleştirildi; 5 kişi hayatını kaybetti, Turan Yavaş ve bazı HÜDA PAR üyeleri katledildi.
Yasin Börü, Hasan Gökgöz, Riyad Güneş ve Hüseyin Dakak’ın yüksek bir balkondan atılarak, bedenleri araçla ezilerek ve benzin dökülerek yakılarak katledildiği olay, en dehşet verici vahşetlerden biri oldu.
8 Ekim: Saldırıların Son Halkası
Mersin Tarsus’ta 3 ev kundaklandı. HÜDA PAR’a ait bina ve üyelerine yönelik saldırılar gece boyunca sürdü.
Mardin Derik’te teşkilat binası molotoflu ve bombalı saldırılarla yakıldı.
Van Erciş’te üyelerin işyerleri ateşe verildi, sabah saatlerinde Van il binasına yönelik saldırı girişimi oldu.
Diyarbakır’da Eğil, Ergani, merkez ilçelerde parti üyelerine ve binalarına yönelik molotoflu saldırılar aralıksız devam etti.
Nusaybin'de ilçe teşkilatına ve üye evlerine saldırılar düzenlendi; dernek binaları tahrip edildi.
Van'da Kur’an kursuna saldırı yapıldı; müdahale etmeye çalışan kişi silahla öldürüldü.
Şırnak’ın Cizre ilçesinde dördüncü gün artan gerginlik, bomba atılması ve ev saldırılarına kadar uzandı.
9-22 Ekim 2014: Saldırılar Sürüyor
Bingöl, Diyarbakır ve Mersin’de silahlı saldırılarla iki kişi daha katledildi.
İstanbul Gazi Mahallesi’nde İslami çalışmalar yapan bir dernek binası yakıldı.
Tehditler, ev baskınları ve yağmalar birçok ilde sürdü.
Olaylar sırasında 37 "nitelikli adam öldürme", 29 "adam öldürmeye teşebbüs", 3 bin 777 "mala zarar verme", 25 "alıkoyma", 395 "hırsızlık", 15 "yağma", 308 "iş yeri ve konut dokunulmazlığını ihlal gerçekleştirildi.
Kobani Davası: Demirtaş'a 42, Yüksekdağ'a 30 yıl hapis
Mayıs 2024’te 6-8 Ekim olaylarıyla ilgili 18'i tutuklu olmak üzere toplam 108 kişinin yargılandığı davada mahkeme, eski HDP'nin sokak çağrısı yapan eş genel başkanlarına hapis cezaları verdi. Eski HDP'nin eş genel başkanlarından Selahattin Demirtaş çeşitli suçlardan 42 yıl; Figen Yüksekdağ ise 30 yıl 3 ay hapis cezası aldı. Gerekçeli kararda Demirtaş’ın da yer aldığı heyet ile Kandil’e gidilerek yapılan görüşmeler ve 6 Ekim 2014’te başlayan Kobani eylemlerine ilişkin Demirtaş’ın rolü hakkında ise şu değerlendirmelere yer verildi:
‘PKK/KCK terör örgütünün Kobani bahanesiyle gerçekleştirmeye çalıştığı serhildan eylemlerine giden süreçte sanığın 09 Eylül ve 12 Eylül tarihleri arasında KCK ve PYD yetkilileriyle görüşmeler yaptığı, 19 Eylül tarihinde Kobani’ye geçerek örgüt safında çatışmaya girilmesi yönünde çağrı yaptığı, 30 Eylül tarihinde Kobani’ye geçerek yine PYD yetkilileriyle görüşme yapıp dönüşünde Kobani–Suruç sınırında basın açıklaması yaptığı, bu tarihte örgüt tarafından yapılması planlanan serhildan eylemleri için örgütün Türkiye sözcüleri tarafından kendisinin de çağrı yapmasının istendiği, 5 Ekim’de yine Kobani’ye dönük sınır açıklamasına katıldığı, sanığın 30 Eylül'de kendisine iletilen çağrı talimatına uygun hareket ederek eş başkanı olduğu partinin MYK toplantısına örgütün Türkiye sözcülerinden birinin katılımı ile örgüt çağrılarıyla paralel biçimde MYK çağrısı yapılmasında etkin rol oynadığı sabit görülmüştür. Bir bütün olarak sanığın Kobani olayları sürecinde örgütün talep ve talimatlarına uyduğu kendi iradesini örgütün iradesine teslim ettiği anlaşılmıştır.’
Katliamın Sorumluları Serbest mi Bırakılacak?
Ancak 42 yıl hapis cezası alan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın yeni çözüm süreci kapsamında tahliye edilebileceği iddia ediliyor. Demirtaş’ın avukatları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) hak ihlali kararının 8 Ekim’de kesinleşeceğini belirterek tahliye başvurusunda bulundu. Hükümetin karara itiraz etmemesi durumunda AİHM kararının bağlayıcı olacağını ve Demirtaş’ın serbest kalmasının hukuken zorunlu hale geleceği belirtiliyor.
Bu gelişmelerin hemen ardından DEM Parti Merkez Yürütme Kurulu da bir açıklama yayımlayarak, 6-8 Ekim 2014'te yaşanan Kobani olaylarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Açıklamada, “IŞİD çetelerinin saldırılarına karşı Kobanî ile dayanışma eylemlerinde yaşamını yitiren yurttaşlarımızı saygıyla anıyor, hakikatin açığa çıkarılması çağrımızı yineliyoruz” denildi. Kamuoyunda "Kobani olayları" olarak bilinen bu süreçte yaşanan saldırıların fitilini, bugünün DEM’i dönemin HDP yönetiminin yaptığı sokağa çıkma çağrısı ateşlemişti. Bu çağrının en dikkat çekici isimlerinden biri ise bizzat dönemin HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş olmuştu. 6-8 Ekim olayları sırasında PKK ve HDP çevrelerinden gelen çağrıların ardından sokaklarda onlarca kentte şiddet olayları yaşanmış, aralarında HÜDA PAR üyeleri ve sivil vatandaşların da bulunduğu birçok kişi yaşamını yitirmişti. Sadece Yasin Börü ve arkadaşlarının vahşice katledildiği olaylar bile, o dönem yapılan çağrıların ne denli yıkıcı sonuçlara yol açtığını gözler önüne sermişti.
Bütün bu gelişmelere rağmen DEM Parti yetkililerinin halen provokatif açıklamalarla kamuoyunu etkilemeye çalıştığı görülüyor. 6-8 Ekim olaylarının sorumluluğu, sokağa çıkma çağrısını yapan dönemin HDP yetkililerinin ve Demirtaş’ın omuzlarında bulunmaya devam ederken, bugün gelinen noktada bu sorumluluğun üstlenilmediği gibi, olaylar ters yüz edilerek farklı bir anlatı inşa edilmeye çalışılıyor. Bu çerçevede, kamuoyunda 6-8 Ekim katliamlarının başlıca sorumlularının tahliye edilebileceği ihtimali ciddi endişelere neden oluyor.
Eski Örgüt Mensubundan 'Demirtaş'ın Çağrısı Olmasaydı Ölümler Yaşanmayabilirdi' İtirafı
Kobani iddianamesinde tanık olarak yer alan eski PKK/KCK mensubu K.G, "HDP, DBP MYK ve PM, DTK ve Demirtaş, açıklama yapmamış olsaydı 6-8 Ekim olaylarındaki eylemlerin şiddeti bu denli olmaz ve ölümler yaşanmayabilirdi." Diyerek HDP yöneticilerinin bu saldırılardaki rolünü itiraf etti.
K.G, Demirtaş'ın örgütten aldığı talimat doğrultusunda 30 Eylül 2014'te Kobani ziyareti sonrası Türkiye'ye geçtiği sırada, "Bu bir yalvarma değildir. Bu bir minnet değildir. Tarihi direnişe hep birlikte katılalım. Tarihi direnişi hep birlikte yapalım ki tarih ittifakı da tarih birliği de oluşturma fırsatımız olsun." şeklinde açıklama yaptığını belirtti.
Tanık K.G, "Demirtaş ile Kobani'ye giden siyasi heyette yer aldığını bildiğim Kamuran Yüksek, örgüt üst yönetiminden aldığı talimatları burada Selahattin Demirtaş'a aktarmak üzere görevlendirildi. Görüşme sonrası Demirtaş, söz konusu açıklamayı yaptı. Örgüt üst yönetimi, HDP, DTK, DBP, HDK ile MYK ve PM üyeleri ile İbrahim Ayhan, İbrahim Binici, Fatma Kurtalan, Gültan Kışanak ve Emine Ayna ile terör örgütü güdümünde faaliyet gösteren STK'ler de Selahattin Demirtaş'ın yaptığı çağrı sonrası ANF üzerinden serhıldan eylemlerine destek verilmesi için açıklama yaptı." bilgisini paylaştı.
"Çağrıların Açacağı Sonucu HDP'liler Biliyordu"
Kobani olayları sırasında HDP'li yöneticilerin yaptığı sokağa çıkma çağrılarının eylemlerin şiddetini arttırdığına dikkat çeken K.G, şöyle devam etti:
"HDP, DBP MYK ve PM, DTK ve Selahattin Demirtaş, bu şekilde açıklama yapmamış olsaydı 6-8 Ekim olaylarındaki serhıldan eylemlerinin şiddeti bu denli olmaz ve ölümler yaşanmayabilirdi. HDP MYK'sı ve eş başkanları, bu çağrıları her ne kadar demokratik bir tepki gibi göstermiş olsalar da Kandil üst yönetimi tarafından serhıldan komitesi hazırlıkları ile gerçekleştirilecek çatışma ortamına yönelik çağrılarıydı bunlar. Çağrılar sonucunda örgütün gençlik, kadın ve öz savunma birimlerinin, olaylara katılacaklarını her örgüt mensubu gibi HDP MYK, PM üyeleri ve eş başkanları da bilir. Bu şekilde gerçekleştirilen eylemlerin yakma, yıkma, öldürme, yaralama, kamu malına zarar verme gibi şiddet olaylarının başlayacağını başından beri her örgüt mensubu ve HDP, MYK, PM ve eş başkanları bilirler. Olaylarda silah, bıçak, molotof, el yapımı patlayıcılar kullanılacağını da bilirler."
Tanrıkulu: PKK, HÜDA PAR ve İslami STK’ları Bilinçli Hedef Haline Getirdi
HÜDA PAR Genel İdare Kurulu Üyesi Şeyhmus Tanrıkulu, 6-8 Ekim 2014’te yaşanan Kobani olaylarına yıl dönümünde önemli açıklamalarda bulundu. Tanrıkulu, yaşanan saldırıların sıradan bir protesto süreci olmadığını, doğrudan siyasi ve ideolojik hedefler taşıyan organize bir şiddet dalgası olduğunu vurguladı.
6-8 Ekim olaylarında da PKK'nın Kürt illerinde kendilerine rakip olarak görmüş olduğu HÜDA PAR'ı hedef aldığını belirten Tanrıkulu, "6-8 Ekim olaylarına gelince, bu olaylardan önce de bazı toplumsal olayları bahane ederek partimize yönelik birçok defa saldırılar gerçekleştirdiler. 6-8 Ekim olaylarında ise Kobane'yi bahane eden PKK, Kürt illerinde kendilerine rakip olarak görmüş olduğu ve siyasal alanda gittikçe güçlenen ve siyasi söylemleriyle baş edemediği partimizi, üyelerimizi, sivil toplum kuruluşlarını, İslami dernekleri, medrese ve camileri, hatta sakallı ve çarşaflı olanları hedef alarak saldırılar gerçekleştirmeye çalıştı." ifadelerini kullandı.
"HDP'li yöneticiler İslami STK'ları DEAŞ ile özdeştirerek hedef göstermeye başlamışlardı"
Kobani bahaneli olaylarda HDP'li yöneticilerin hedef göstermesiyle İslami çevrelerin saldırıya uğradığını ve neticede Yasin Börü ve arkadaşlarının vahşice katledildiğinin altını çizen Tanrıkulu şunları kaydetti:
"Aslında 6-8 Ekim olaylarından 1-2 ay önce bunun altyapısını hazırlamaya başlamışlardı. O zamanki HDP'li yöneticiler, il başkanları çıkmış oldukları televizyon ve radyo kanallarında İslami STK'ları DEAŞ ile özdeştirerek hedef göstermeye başlamışlardı. Halkımız da biliyordu ki DEAŞ'ın bölgemizde pek o kadar bir etkisi yoktu. 'Toplumsal olaylar rakipleri ortadan kaldırmak için bahanedir' mantığıyla PKK, 6-8 Ekim olaylarında çok vahşi ve barbarca, belki tarihte eşine az rastlanır bir örneklikte Yasin Börü ve arkadaşlarını katletti. Daha önce yapmış olduğu katliamları kendine yakın olan ve destek veren medya vasıtasıyla ters-düz etmiş ve başarılı olmuştu. Ancak Yasin Börü ve arkadaşlarını barbarca katletmeleri medyada yer aldıktan sonra bu plan ve projeleri aleyhlerine gerçekleşti. Hem Türk hem de Kürt kamuoyunda onlara karşı büyük bir nefret oluşmaya başladı."
"Sokak eylemlerinin artmasına ve katliamların yapılmasına göz yuman mülki amirler tespit edilip yargı önüne çıkarılmalı"
Olaylarla ilgili devam eden mahkemelere dair de değerlendirmelerde bulunan Tanrıkulu, "Çukur ve barikat siyasetinden sonra Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ gibi HDP Eşbaşkanları, milletvekilleri veya o gün insanları sokak eylemleri yapmaya davet edenlerin büyük bir kısmı yakalandı, ceza aldı. Selahattin Demirtaş da 6-8 Ekim olaylarından ceza alsa da terör örgütü adına eylemlere çağırma, devletin birliğini bozmak gibi farklı maddelerden ceza aldı. Yani Yasin Börü ve arkadaşlarının katledilmesi bizzat o olayla alakalı değil ama onlarla alakalı genel anlamda bir ceza yedi. Şu anda da mahkemeleri devam etmektedir." dedi.
6-8 Ekim olaylarında yaşanan katliamlara göz yuman mülki amirlerin de tespit edilip yargı önüne çıkarılması gerektiğini belirten Tanrıkulu, "O dönemde, bu süreç içerisinde bu vahşi katliamları teşvik eden hangi siyasi parti, parti başkanı, milletvekili, il veya ilçe başkanı fark etmez tespit edilip yargı önüne çıkarılarak adil bir şekilde yargılanmaları gerektiğini söyledik. Ayrıca bu sokak eylemlerinin artmasına ve vahşi katliamların yapılmasına göz yuman mülki amirlerin de tespit edilip yargı önüne çıkarılması gerektiğini söyledik. Bu cinayeti işleyenlerin de insanlığa karşı işlenmiş kategorisinde yargılanmaları gerektiğini belirttik. Ancak bu şartlar yerine getirildiği zaman kamuoyu bunu takdir eder, rahatlar demiştik. Fakat sonuç itibariyle geldiğimiz noktada bu olayları yapanlar, teşvik edenler, bizzat içinde yer alanlar, azmettirenlerin büyük bir çoğunluğu yargılandı, ceza aldı ve bir kısmı halen cezaevinde." diye konuştu.




