Silahların sustuğu, barışın ve huzurun hâkim olduğu bir Türkiye, yalnızca siyasi değil aynı zamanda ekonomik anlamda da büyük bir kazanç sağlayacaktır. Yıllardır süregelen çatışma ortamının sona ermesi, ülkemiz için adeta bir "barış ikramiyesi" olacaktır. Güvenliğin yeniden tesisiyle birlikte yalnızca sokaklarımız değil; yatırımlar, üretim, turizm, ticaret ve sanayi de canlanacak, en önemlisi ise toplumun ortak umutları yeniden yeşerecektir. Barış süreci yalnızca şiddetin sona ermesi değildir; aynı zamanda kırsaldan sanayiye, ekonomiden psikolojik iyileşmeye kadar uzanan bütüncül bir kalkınma fırsatıdır.
Barış sürecinin en doğrudan etkilerinden biri, yıllardır terör tehdidi nedeniyle terk edilen ya da kullanılamayan yaylaların, dağ köylerinin, tarım ve mera alanlarının yeniden halkın hizmetine sunulması olacaktır. Tarım ve hayvancılık için büyük potansiyele sahip bu alanların güvenli hale gelmesi hem gıda üretimini hem de kırsal istihdamı artıracaktır. Özellikle organik tarım, arıcılık ve yayla hayvancılığı gibi faaliyetler yeniden canlanabilecek, köylüler toprağıyla yeniden buluşacaktır. Bu durum yalnızca ekonomik değil, kültürel ve psikolojik bir iyileşmeyi de beraberinde getirecektir. İnsanlar doğayla bağlarını yeniden kuracak, köyler sadece yaşanılan değil aynı zamanda üretim ve turizm merkezleri haline gelecektir. Özellikle ekoturizm, kampçılık, doğa yürüyüşleri gibi faaliyetlerle dağlar artık çatışma değil barış ve keşifle anılacaktır.
Ekonomik kalkınmanın ön şartı güvenliktir. Terör olaylarının sona ermesiyle birlikte özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yatırım risk primi düşecek hem yerli hem de yabancı yatırımcılar için bölge cazip hale gelecektir. İstikrarlı bir ortamda uzun vadeli yatırımlar yapılabilecek, üretim süreçleri daha sağlıklı ve sürdürülebilir hale gelecektir.
Türkiye'nin tarihi ve kültürel açıdan zengin illeri olan Diyarbakır, Mardin, Van, Batman gibi şehirler, güven ortamıyla birlikte gerçek anlamda turizm destinasyonlarına dönüşebilir. Güvenliğin sağlanmasıyla birlikte hem yerli hem de yabancı turist sayısı artacak, bu da bölge ekonomisine doğrudan katkı sağlayacaktır. 2013-2015 yıllarındaki çözüm süreci döneminde bu illerde turizm gelirlerinde %30-40 artış yaşanmıştı. (Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2016)
Uzun yıllardır güvenlik gerekçesiyle yavaşlayan veya ertelenen altyapı projeleri (yol, enerji, iletişim) hız kazanacaktır. Bu altyapı hamleleriyle birlikte bölgedeki tarım, hayvancılık, ticaret ve KOBİ’ler yeniden canlanacak, istihdam artacak ve refah seviyesi yükselecektir. En önemlisi ise, tersine göç hareketi başlayabilecek; genç nüfus yeniden doğduğu topraklara dönecek ve bölgenin beşerî sermayesi güçlenecektir.
Silahlı çatışmalar döneminde büyük bütçelerle finanse edilen güvenlik harcamaları, artık eğitim, sağlık ve altyapı yatırımlarına yönlendirilebilir. Bu kaynak dönüşümü, halkın yaşam kalitesini doğrudan yükseltecektir. Dünya Bankası bu tür dönüşümleri “barış primi” olarak adlandırır ve doğru yönlendirilirse kalkınmaya büyük katkı sunduğunu belirtir. (World Bank, 2019)
Barış ortamıyla birlikte özellikle sınır ticareti daha etkin ve güvenli hale gelecektir. Irak, İran, Suriye ve Orta Asya ülkeleriyle yapılan ticaret daha düzenli işleyecek, bölgedeki lojistik merkezler canlanacak, taşıma ve sigorta maliyetleri azalacaktır. Bu da ihracat kapasitesini artıracaktır.
Barış ortamı sanayi yatırımları için zemin hazırlar. Diyarbakır Karacadağ OSB, Silvan OSB ve Batman OSB gibi sanayi bölgeleri daha etkin hale getirilebilir. Yeni fabrikalar, bölgesel teşviklerle kurulabilir. Bu hem ulusal üretim kapasitesini artırır hem de bölge halkına kalıcı istihdam sağlar.
Barış süreci yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda toplumsal iyileşme sürecidir. Çatışmalarla büyüyen nesillerin yaşadığı travmalar yerini umut ve güven duygusuna bırakacaktır. İnsanlar korkmadan konuşacak, özgürlük alanları genişleyecek, düşünceler baskı ve şiddet olmadan siyaset sahnesine yansıyacaktır. Sivil toplum daha aktif hale gelecek, vatandaşlar demokratik sürece daha güçlü katılım sağlayacaktır.
Silahların susması, sadece çatışmaların değil; korkunun, güvensizliğin ve ekonomik tıkanmışlığın sona ermesi anlamına gelir. Bu dönüşüm, Türkiye’yi daha güçlü bir demokrasiye, daha kapsayıcı bir ekonomiye ve daha huzurlu bir topluma taşıyabilir.
Ancak bu senaryonun gerçekleşebilmesi için barış sürecinin kalıcı, güvenilir ve kapsayıcı olması gerekir. Ardından atılacak doğru ekonomik, sosyal ve siyasi adımlar sürecin sağlam temellerle ilerlemesini sağlar. Dileğimiz; bu yeni sürecin tüm Türkiye’ye hayırlar getirmesi, umutların yeniden yeşermesi ve barışın kalıcı hale gelmesidir.