Bir ülkenin sürdürülebilir kalkınmasının temel şartı üretimdir. Ülke kalkınması, üretici sayısının artması ve bilinçli bir tüketim anlayışının toplumda yaygınlaşmasıyla doğru orantılıdır. Eğer bir ülkede üreticilerin sayısı azalır, tüketiciler ise kontrolsüz biçimde artarsa cari açık büyür, ekonomik istikrar sarsılır ve ciddi sorunlar baş gösterir.
Toplum hayatının devamlılığı ve temel ihtiyaçların karşılanabilmesi güçlü bir üretim altyapısına bağlıdır. İhtiyaçtan fazla üretim yapılması durumunda ise bu fazlalık, ihracat yoluyla değerlendirilebilir ve ülke ekonomisine doğrudan katkı sağlanır. Üretimin azaldığı, tüketimin ise had safhaya ulaştığı toplumlar kaçınılmaz olarak fakirleşir. Zamanla sanat, ticaret ve tarım gibi temel üretim alanları geriler; yoksulluk ve sosyal çöküş başlar.
Bu bağlamda Çin Halk Cumhuriyeti örnek verilebilir. Son 30 yıldaki üretim gücüyle yükselen Çin, dünya ekonomisinin önemli merkezlerinden biri hâline gelmiş, rekabetçi bir konum kazanmıştır. Buna karşın bazı Batı ülkeleri, aşırı tüketime yönelmeleri nedeniyle ekonomik güçlerini zamanla kaybetme eğilimine girmiştir.
Örneğin, Endonezya geniş doğal kaynaklarına rağmen uzun yıllar boyunca dışa bağımlı bir tüketim yapısı içinde kalmıştır. Hızla büyüyen nüfus ve kentleşme ile birlikte artan ithalat talebi, ülke ekonomisini zaman zaman kırılgan hâle getirmiştir. Bunun farkına varan Endonezya yönetimi, son yıllarda “Made in Indonesia” kampanyalarıyla yerli üretimi teşvik etmeye başlamış, özellikle otomotiv, elektronik ve tekstil gibi sektörlerde yerli üreticilere destek vermiştir. Bununla birlikte halkın bilinçli tüketime yönelmesi ve kaynakların verimli kullanılması, ekonomik sürdürülebilirlik açısından büyük önem taşımaktadır. Endonezya örneği, üretim temelli dönüşümün mümkün olduğunu göstermektedir, fakat bu sürecin başarıya ulaşması için kamu-özel sektör iş birliği ve eğitim seferberliği şarttır. Gerçekten de sadece tüketime odaklanan toplumlar uzun vadede yoksulluğa sürüklenme tehlikesiyle karşı karşıya kalır.
Türkiye özelinde değerlendirdiğimizde ise, üretim gücümüz son yıllarda artmakla birlikte, tüketim alışkanlıklarımız hâlen oldukça yüksektir. Bu durum, her yıl önemli miktarda cari açık vermemize neden olmaktadır. Bu açığın kapatılması için; üretim, istihdam ve ihracat sacayağında bir kalkınma modeline ihtiyaç vardır. Devlet, ticaret ve pazarlamayı etkin bir şekilde yönlendirmeli, teşvik ve yapısal reformlarla bu süreci desteklemelidir.
Buradaki temel hedef; özellikle katma değeri yüksek ürünlerin üretilmesi ve bu ürünlerin küresel pazarlarda etkin biçimde sunulması olmalıdır. Ancak tüm bunlardan önce alınması gereken bazı hayati önlemler vardır: israfın önlenmesi, tasarruf bilincinin yaygınlaştırılması, kayıt dışı ekonominin kayıt altına alınması, yolsuzlukla etkin mücadele, şeffaf ve hesap verebilir bir ekonomik düzenin tesisi..
Bu bilinç, aileden başlamalıdır. İsraftan kaçınma, gereksiz istekleri erteleme ve temel ihtiyaçları önceliklendirme anlayışı çocuklara erken yaşta kazandırılmalıdır.
Örneğin; çocuklara bir tabak makarnanın sofraya nasıl geldiğini anlatırken, tohumdan hasada, buğdaydan makarnaya dönüşen sürecin; birçok insanın emeği ve doğal kaynakların katkısıyla mümkün olduğu vurgulanmalıdır. Bu nimetin Allah’ın bir lütfu olduğu, şükrederek ve israf etmeden tüketilmesi gerektiği öğretilmelidir.
Bu mantık işletmeler için de geçerlidir. İşletmeler, kendilerine sunulan kaynakların kıymetini bilmeli; sürdürülebilir kârlılığı hedefleyerek muhasebe ve finans süreçlerini dikkatle yönetmelidir.
Devletler ise üretimin önünü açmak, girişimciliği desteklemek ve rekabet gücünü artırmak adına gerekli ekonomik teşvikleri ve yapısal reformları hayata geçirmelidir. Ancak bu sayede ülkeler cari açık sorunundan kurtulabilir; halkın refah seviyesi artar, insanlar onurlu bir yaşam sürebilir.
Tüm bu çalışmaların temelinde ise devletlerin en fazla yolsuzlukla mücadele etmesi ve adaleti tesis etmesi yer almalıdır. Devlet mekanizmaları, her alanda ve her düzeyde şeffaf biçimde işlemeli; sonuçlar kamuoyuyla paylaşılmalı ve hesap verebilirlik ilkesi tam anlamıyla uygulanmalıdır.