RADİKAL VE İHMALKAR ARASINDA DENGELİ DURUŞ -VASATLIK-

Abone Ol

İnsan sosyal bir varlıktır. Toplum içinde uyumla yaşayabilmesi için kabul gören özelliklere sahip olması gerekir. Aşırı uçlara kayan, radikal ya da itici söylemler ise çoğu zaman çevresiyle çatışmasına neden olur.

Bu bağlamda “vasat olmak” çoğu zaman sıradanlık ya da yetersizlik gibi algılansa da aslında dengeli, kapsayıcı ve kabul gören bir duruşun ifadesidir.

Dünya sürekli değişiyor, insan düşüncesi de şartlara göre dönüşmek zorunda. Üslup, tavır, ceza, muhabbet… Adına ne dersek diyelim, sağlıklı bir iletişim kurmak istiyorsak, karşımızdaki insanı iyi tanımamız gerekir. Ancak böylece ilişkilerimiz anlayışlı ve sürdürülebilir olabilir.

Artık “Ben yaptım oldu” yaklaşımı sorgulanıyor. İnsanlar açıklama bekliyor, itiraz ediyor. Eğer dengeli ve toplumsal olarak kabul gören bir duruş sergileyemiyorsak, etkili olamıyoruz.

Kuşaklar arası değişim bunun en somut örneğidir. Bizim jenerasyonun babalarımızla kurduğu bağ ile bugün çocuklarımızla kurduğumuz ilişki aynı değil. Bu farkı görebilmek ve uyum sağlamak çok önemli. Aile içinde bile sözümüz dinlenmez hale gelmişken, başkaları üzerinde etki kurmak daha da zorlaşıyor.

Toplumda, bir kesimin sorumluluklarını ihmal ettiğini, bir kısmının ise aşırılıklara kapıldığını görüyoruz. Oysa çözüm, bu iki uç arasında dengede kalmaktan geçiyor. Ne ifrat ne tefrit... Aranan şey, vasat bir duruştur.

"Her şeyin hayırlısı dengeli -vasat- olanıdır."

Aşırılık da hafife alma da istenmeyen durumlardır. Gereğinden fazlasını yapmak ifrat, eksik yapmak ise tefrittir.

İfrat ve tefritin her türlüsü dengesizliktir.

Bu nedenle Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de Müslümanları vasat, yani mutedil bir ümmet olarak tanımlar:

“Böylece sizi orta -vasat- bir ümmet yaptık.” (Bakara, 143)

Günümüzde herkes bir şeylerden anladığını, çok şey bildiğini düşünüyor. Böyle bir ortamda, karşımızdakinin hassasiyetini ve yaklaşım biçimini doğru analiz etmek, kabul görmek açısından önemlidir.

Unutmayalım, ne kadar anlayabiliyorsak, o kadar anlaşılabilir hale geliriz. Kişilere veya topluma zarar vermeyen durumlarda artık baskıcı, katı tutumlar kabul görmüyor.

Toplumu harekete geçirmek veya yönlendirmek elbette gerekli. Ancak bunu yaparken ölçülü bir iletişim tarzı, yani "vasat cümleler" daha çok değer görüyor.

Tarih gösteriyor ki gücü elinde bulunduranlar, zamanla bu gücün etkisiyle yıkıcı hale gelebiliyor. Oysa gerçek güç, mütevazi, kapsayıcı ve dengeli olmayı gerektirir. Ne yazık ki geçmişin acı tecrübelerinden yeterince ders alınmıyor.

Toplumda kabul görmek kolay değildir. Bu, kişinin hem kendini hem de çevresini tanımasıyla mümkündür. Tanımak, anlatmayı ve anlaşılmayı da kolaylaştırır. En zor fikirler bile doğru yaklaşımla çözüme ulaşabilir.

Muhatabımızı iyi tanımak, gelecekte yaşanabilecek sorunlara karşı çözüm üretme kapasitemizi artırır. Vasat düşünce, davranış, söylem ve duruş, toplumun büyük kesimi tarafından daha kolay kabul görür.

Elbette her durumda vasat olmak, net, sağlam ve dengeli bir duruş sergilemek gerekir. Bu duruş da bağırarak değil, dirayetli ve yapıcı bir anlayışla güçlendirilmelidir.

İnsanları oldukları gibi kabul etmekle birlikte, ‘hak ölçüsünde’ toplum yararına katkı sağlayacak çalışmalarda yer almak değerlidir.

Bizim coğrafyamızda birçok birey politik söylemlerle varlık göstermeye çalışıyor. Ancak başkasını değiştirmeye çalışmak yerine, etkileyici bir vasat duruş sergilemek çok daha fazla yankı uyandırabilir.

Değerli bir hocam şöyle demişti:

“Vasat olma; düşünceleri bir kare gibi değerlendirirsek, karenin dört kenarına teğet değecek şekilde çizilen en geniş daire misali olabilmektir.” Yani uçlarda ve dar alanlarda olmak yerine, orta noktada hareket etmek daha değerlidir.

Daha yaşanabilir bir toplum için bireylerin birbirini anlamaya çalıştığı, aşırılıklardan uzaklaştığı ve ilişkilerinde dengeyi gözettiği bir yapı inşa etmek gerekir. Kırıcı ve dışlayıcı bir iletişim yerine, yapıcı ve kapsayıcı bir anlayışla vasatlık, bir zayıflık değil, bir erdem olarak görülmelidir.

Karşımızdakini olduğu gibi kabul etmek, ilişkilerimizi ölçülü, anlayışlı ve dengeli bir zeminde yürütmek artık bir zorunluluk haline geldi.

Kısacası vasatlık, sıradanlık değil, bir anlayış biçimi, bir denge ve bir zarafettir.

Bu dünya hayatında daha kapsayıcı bir duruş mümkünken, neden kırıcı davranarak ‘uzaklaştıran’ yada ihmalkar davranarak ‘uzaklaşan’ olalım ki?