"İstişare, Danışma ve Şûra Kültürü"
Toplumların gelişimi, bireylerin ve yöneticilerin sağlıklı kararlar almasına bağlıdır. Kişiler, aileler, toplumlar, STK'lar ve devletler, yapacakları işin önemine göre istişare, danışma veya şûra yöntemlerinden birini kullanmalıdır. Değişen dünyada kararlarımız da değişebilir, bu nedenle daha doğru, daha akılcı ve daha isabetli sonuçlara ulaşmak için ortak akla başvurmak zorunludur.
Toplumumuzda günlük hayatta ve özellikle de dindar kesimlerde istişare ile danışma sıkça karıştırılır.
"Birlikte karar almak "istişare"dir. Fikir sormak "danışma"dır. Kurumsal ve toplumsal karar almak ise "şûra"dır."
Kur'an-ı Kerim'de ortak akla vurgu yapılır:
"Onların işleri aralarında istişare iledir." (Şûra 42/38)
İstişarenin amacı, hatalı kararı önlemek, farklı bakış açılarını değerlendirmek ve en doğruya ulaşmaktır.
Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Vesellem) birçok konuda sahabeleriyle istişare etmiş, gerektiğinde kendi görüşünden vazgeçip çoğunluğun fikrine uymuştur. Uhud Savaşı bunun en meşhur örneğidir. Savunma yerine gençlerin görüşüyle açık alanda savaşma kararı alınmıştır. Bu nedenle "İstişare eden pişman olmaz" sözü toplumda yerleşmiştir.
İstişare, mutlaka konuya ehil kişilerle konuşulmalıdır. Samimi niyetle yapılmalı, kibirden uzak durulmalıdır. Her görüş saygıyla dinlenmelidir.
Danışma ise, uzman görüşüyle doğruya ulaşmaktır, daha çok bireysel düzeyde gerçekleşir ve karar verecek kişinin uzman bir görüşe başvurmasıdır. Bir öğrencinin üniversite tercihi için öğretmenine danışması, bir hastanın ameliyat öncesi ikinci bir doktordan görüş alması buna örnektir.
Danışmada, danışılan kişi güvenilir, bilgili ve objektif olmalıdır. Görüş açık şekilde istenmeli, gerekli bilgiler verilmelidir. Alınan görüş gerçekten değerlendirilmeli, formalite için danışılmamalıdır.
Şûra, kurumsal ortak akıldır. Şûra, toplumu ilgilendiren konularda ortak karar almak için oluşturulan danışma meclisidir. Peygamber Efendimiz'in Mescid-i Nebevi'de sahabelerle yaptığı toplantılar şûranın ilk örneklerindendir.
Şûra üyeleri genellikle toplumun kanaat önderleri, bilginleri ve tecrübeli kişilerden oluşur.
Tarih boyunca pek çok medeniyette benzer yapılar vardır.
Mezopotamya'daki siyasi meclisler, Atina'daki halk kurulları, Roma'daki senato, eski Türk devletlerinde kurultaylar, Sebe Melikesi Belkıs'ın danışma geleneği ve Mekke'nin Dârünnedve'si bunlara örnektir. Bu durum, ortak aklın insanlık tarihinde evrensel bir değer olduğunu göstermektedir.
Modern dünyada şûranın fonksiyonunu meclisler, yönetim kurulları ve danışma heyetleri üstlenir. TBMM, halkı temsil eden vekillerle şûra görevi görür. Büyük şirketlerde yönetim kurulları, üniversitelerde senatolar, belediyelerde meclisler, bilim dünyasında etik kurullar aynı geleneğin çağdaş yansımalarıdır.
Akıl tek başına yeterli olmayabilir. İnsanın sınırlı bilgi ve tecrübesi, hatalı karar alma riskini artırır. Bu nedenle istişare ve danışma sadece bir hak değil, ahlaki bir sorumluluktur.
"Peygamber Efendimiz'in vahiy aldığı halde istişareye önem vermesi, tüm insanlık için güçlü bir mesajdır."
Toplumsal düzeyde şûra ise katılımcı yönetimin temelidir. Adalet, temsil ve çoğulculuk ilkeleriyle çalışan şûra mekanizmaları, yöneten ile yönetilen arasındaki dengeyi sağlar. Bugünün gelişmiş yönetim sistemleri, bu anlayışın modern bir devamıdır.
Özetlersek;
İstişare, birden fazla kişinin görüş alışverişi yaparak birlikte karar vermesidir.
Danışma, belirli bir konuda uzman bir kişinin fikir ve yönlendirmesine başvurmaktır.
Şûra ise bir topluluğu ilgilendiren meselelerde, belirlenmiş üyelerin katılımıyla kurumsal düzeyde ortak karar alma mekanizmasıdır.
Bu üç kavramın ortak noktası, bireysel aklın sınırlılığını kabul etmesi ve daha geniş bir bakış açısına yönelmesidir.
Günümüzün karmaşık dünyasında ortak akla her zamankinden fazla ihtiyaç vardır. Karşılaştığımız tüm meselelerde istişare, danışma ve şûra yöntemlerini doğru şekilde kullanmak unutulmamalıdır.