KURUMSAL BAŞARININ VE TOPLUMSAL İLERLEMENİN TEMELİ

Abone Ol

Sadakat mi, Liyakat mi?
Bizden biri mi? Bilen biri mi?

Toplum olarak en çok karşılaştığımız ve hâlâ netleştiremediğimiz bir ikilem var. Sadakat mi, liyakat mi öncelikli olmalı? Bu soru, yalnızca siyasetin değil; devlet yönetiminin, özel sektörün, derneklerin, STK’ların hatta aile içi kararların bile temelinde duruyor. Bir görev verileceğinde genellikle “bizden biri mi?” diye soruluyor, “bunu yapabilir mi?” değil. İşte tam da bu yaklaşım; gelişemeyen kurumların, durağan toplumların ve kronikleşmiş sorunların temel nedenlerinden biri.

Sadakatli – “Bizden biri” … Sadakat, kişiye, gruba veya ideale duyulan güçlü bir bağlılıktır. Güven duygusu oluşturur, aidiyet hissi verir, kriz anlarında dayanışmayı artırır. Ancak, sadakat liyakatin önüne geçtiğinde işler değişir. Liyakatsiz ama “bizden” olduğu için sorumluluk verilen kişiler, kurumları zamanla içten içe çürütür. Bu durum, sadece bireysel başarısızlıklara değil, kurumsal çöküşlere de yol açar. Unutulmamalı ki; sadece sadık olmak yetmez. Çünkü sadık ama iş bilmeyen biri, iyi niyetle büyük hatalar yapabilir.

Liyakatli – “Bilen biri” … Liyakat; bilgi, beceri, deneyim ve yetkinliğe dayanan bir hak ediştir. Bir görevi layıkıyla yerine getirebilecek kişinin iş başında olması anlamına gelir. Liyakatli kişiler, kaliteyi artırır, sorunlara çözüm üretir, ekip ruhunu besler, verimliliği yükseltir. Ayrıca kurumlarda adalet ve fırsat eşitliğini sağlayarak motivasyonu da artırır. Ancak itiraf edelim: “Bilen insanı yönetmek zordur.” Çünkü talimatlara “Tamam” demekle yetinmez, “Ama…” diye başlar ve argüman sunar. Oysa “bizden olan” birine verilen emir, çoğu zaman sadece “Peki başkanım...” olur. Hangisinin kurumu ileri götüreceği ortadadır.

İdeal Olan… “Bilenin bizden olması” Elbette en ideal tablo; sadakatli ve liyakatli bireylerle çalışmaktır.
Yani hem işin ehli, hem güvenilir insanlar... Ancak böyle bir denge her zaman mümkün olmayabilir. Bu durumda, özellikle kritik pozisyonlarda, öncelik liyakatten yana olmalıdır. Sadakat, liyakatsizliği meşrulaştıran bir bahane haline getirilmemelidir.

Kurumlarda Büyümenin Şartı, Bilenin Değeri… Özellikle özel sektör ve büyük işletmelerde, başarı için üretim kadar üretimden anlayan kişilere ihtiyaç vardır. Derneklerde de sadece gönüllü olmak yetmez; o işten anlamak gerekir. Liyakatli insanlar sayesinde, Verimlilik artar, İnovasyon gelişir, Kararlar daha sağlıklı alınır, Kurum kültürü güçlenir, Yetkin kişiler keşfedilir ve değerlendirilir. Sadakatin öncelik olduğu yapılarda ise genellikle, Verimsizlik, Kayırmacılık, Gelişememe ve Güvensizlik kaçınılmaz hale gelir.

STK’larda Sadakat ve Liyakat Dengesi… Gönüllülük esasına dayanan sivil toplum kuruluşlarında sadakat elbette önemlidir. Ancak sadece sadakate dayalı bir yapı kurulduğunda, etkinlik azalır, proje üretilemez ve adaletsizlik algısı oluşur. Bu kurumların başarılı olması için sadakati destekleyici unsur, liyakati ise belirleyici kıstas haline getirmek gerekir. Şeffaflık ve adalet, bu dengeyi sağlamada anahtardır.

Tarihsel Perspektif, İslam'da Liyakat… Kur’an’da “Şüphesiz Allah, size emanetleri ehline vermenizi emreder” (Nisa 58) buyruğu net bir ölçüttür. Peygamber Efendimiz de, “İş ehil olmayana verildiği zaman kıyameti bekle” diyerek liyakatin önemini vurgulamıştır. İslam tarihinde sadakat, önce Allah’a ve O’nun ilkelerine; sonra ise adalet üzere olan lidere yöneliktir. Ancak tarih boyunca sadakatin, liyakatin önüne geçtiği dönemlerde, devletlerin zaafa uğradığını ve çöktüğünü görmekteyiz.

Güçlü Devletlerin Pratiği, Sadakat mi, Liyakat mi?.. İbn-i Haldun’a göre, sadakat yönetimde birleştirici bir unsurdur; ancak liyakatin göz ardı edilmesi çöküşe zemin hazırlar. Güçlü ve etkin devletler, özellikle teknik ve bilimsel alanlarda liyakati vazgeçilmez bir kural olarak benimsemiştir. Üst düzey pozisyonlara liderin güvendiği isimlerin getirilmesi doğal kabul edilse de, bu atamalarda bile asgari bir liyakat şartı aranır. Aksi halde sistematik çürüme başlar. Demokratik ya da otoriter... Fark etmez. Liyakati ihmal eden sistemlerin uzun vadede ayakta kalması mümkün değildir.

Sonuç Yerine, "Bizden bilenlerin" sayısı artmalı!.. Sadakat, insanî ilişkiler için elzemdir. Ancak kurumsal başarı, toplumsal ilerleme ve adalet için temel olan liyakattir. Görev ve sorumluluklar ehline verilmelidir. Çünkü iş bilenin hakkıdır. Ve evet… Bilen insanı yönetmek zordur. Talimatla çalışmaz, sorgular. Ama unutmayalım, Sorgulayan, düşünen, geliştiren insanlar sayesinde ilerlenir. "Bizden olanlar"la yönetim kolaydır ama başarı şansa kalır. Nihayetinde, seçimleri "sadakatle" kazananlar, liyakatsizlikle kaybeder. Türkiye bunun örneklerini fazlasıyla yaşamıştır.

Liyakati dışlayan, sadakati kutsayan anlayışlar; dini referanslara, akla, güncelliğe ve tecrübeye aykırıdır. Sadakatli insanları liyakatli hale, liyakatli insanları da sadakatli hale getirebilmek için iyi bir eğitim, şeffaf bir sistem ve adil bir yönetim anlayışı şarttır.

"Bizden bilenlerin" sayısının artması dileğiyle…