İyilik…
İsmi bile insanın içini ısıtmaya, kalbine huzur vermeye yeter. İyilik her zaman iyiliktir. Nerede, ne zaman ve kim tarafından yapılırsa yapılsın; etkisi zamana ve mekâna meydan okur.
İyilik, insanlık tarihinin en eski ve evrensel değerlerinden biridir. Farklı inanç sistemlerine, kültürel yapılara ve yaşam biçimlerine sahip toplumlar iyiliği farklı şekillerde tanımlar; ancak özü daima aynıdır: insana fayda sağlamak, toplumsal huzuru artırmak ve kötülükten uzak tutmak.
İyilik yalnızca toplumsal hayatı düzenleyen bir ahlak ilkesi değildir. Bireyin ruhsal ve bedensel sağlığı üzerinde de doğrudan etkileri vardır. Her insanın iyilik yapmaya ihtiyacı vardır; çünkü iyilik, insanın içinde var olan fıtri bir cevherdir. İyilik yaptıkça insan sadece karşısındakine değil, kendine de iyilik eder.
Bilimsel veriler de iyilik yapmanın faydalarını bize açıkça göstermektedir, dilerseniz bilimin sözlerine kulak verelim:
“İyilik yapmak hem nörolojik hem psikolojik sağlık açısından oldukça faydalıdır. Bir insan iyilik yaptığında beyinde dopamin ve endorfin gibi ‘iyi hissettiren’ kimyasallar salgılanır. Bu da mutluluk, coşku ve huzur gibi duyguları tetikler. Aynı zamanda stres hormonu kortizolün azalmasıyla kişi daha sakin ve dirençli hâle gelir. Oksitosin hormonunun artması ise güven duygusunu, empatiyi ve sosyal bağları güçlendirir. Bu süreç, uyku kalitesini artırır, bağışıklık sistemini kuvvetlendirir.”
Tüm bu biyolojik etkiler gösteriyor ki; iyilik, sadece bir ahlaki sorumluluk değil, aynı zamanda sağlıklı bir yaşamın da anahtarıdır.
İyilik, İslam dininde ise daha derin bir anlam taşır. Sadece bir erdem değil, aynı zamanda ilahi bir sorumluluktur. Kur’an-ı Kerim’de ve Peygamber Efendimiz (Aleyhisselatu Vesselamının) hadislerinde iyilik hem bireysel hem de toplumsal bir görev olarak vurgulanmıştır.
İslam’ın temel ilkeleri arasında yer alan “iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak” prensibi, bireylerin yalnızca kendilerine değil, topluma karşı da sorumlu olduklarını ortaya koyar. Sadaka, zekât ve hayır işlerine katılım gibi dini pratikler ise iyiliğin sistemli ve yaygın bir şekilde uygulanmasını sağlar.
Peygamber Efendimiz (Aleyhisselatu Vesselamın) şu sözü bu anlayışı özetler niteliktedir: “Komşusu açken tok yatan bizden değildir!” Bu sadece inancın değil, insanlığın da bir dersidir.
İyilik, ister dini bir buyruk isterse seküler bir felsefi ilke olarak ele alınsın, insan olmanın temel değeridir. Seküler toplumlarda iyilik; adalet, empati ve insan hakları temelli teşvik edilir. Ancak her iki yaklaşımın da vardığı ortak sonuç, daha huzurlu, adil ve dayanışmacı bir toplum idealidir.
İyilik, bireyin iç dünyasını güzelleştirir, ruhunu zenginleştirir ve toplumun yapı taşlarını sağlamlaştırır. Bir dinin emri, bir kuralın gereği ya da bir ideolojinin ilkesi olmaktan öte; kalpten kalbe uzanan görünmez bir köprüdür. Hepimize iyi gelen, hepimizi insanlaştıran o güçlü duygudur.
Dünya karmaşıklaştıkça, belki de en çok ihtiyacımız olan şey tam da budur: Karşılıksız, içten, sessiz veya bazen sesli bir iyilik.
Ve unutulmamalıdır ki; yapılan hiçbir iyilik karşılıksız kalmaz. Hem dünyada hem de ahirette karşılığı muhakkak verilecektir.
İyilik yapmanın bulaşıcı ve teşvik edici olması niyetiyle…
İyilikle kalmamız dileğiyle…