Girmiş olduğumuz yeni eğitim ve öğretim yılında yaklaşık iki hafta önce ders zilleri çaldı. Öğrencileri büyük bir heyecan sararken aynı heyecanı en az öğrenciler kadar veliler de yaşıyor.
Ne var ki bu heyecanı her yerde aynı seviyede hissetmiyoruz. Özellikle Diyarbakır gibi bir şehirde yaşıyorsanız, bazen sevinç ve heyecanınız kursağınızda kalabiliyor.
Diyarbakır şehir merkezinden yaklaşık 20 kilometre uzaklıkta, Kayapınar ilçesine bağlı Yolboyu Pirinçlik Mahallesi’nde ikamet eden öğrenciler, daha önceki yıllarda taşımalı eğitim ile ücretsiz servislerle eğitim haklarından istifade ediyordu. Ancak bu yıl bu hak, ellerinden alındı.
Pirinçlik mahallesinde ikamet eden öğrenciler, okulların açıldığı ilk haftada, eğitimde fırsat eşitliğinden mahrum kalacak böyle bir durumla karşılaştı.
Pirinçlik mahallesinde taşımalı eğitimde servis krizi, basına da yansıdı. Burada yaklaşık 300 öğrenci, okullarına ulaşabilmek için her gün kilometrelerce yolu yürümek zorunda kalıyor.
Şehir merkezinden uzak, kilometrelerce yolu yürümek bir yetişkin için yorucu ve tehlikeli bir mesafe iken, ilkokul sıralarındaki minik bedenler için kıyası bile yapılamaz.
Bir sabah hayal edin. Çantası sırtında, boyundan büyük kitaplarla yol alan küçücük bir çocuk. Henüz uykusunu alamamış, kahvaltısını doğru düzgün yapamamış. Önünde kilometrelerce yol kat etmesi gerekiyor.
Yol kenarında hızla geçen araçlar, başıboş köpekler, mevsimin sert yüzü. Güne böyle başlayan bir çocuğun sınıfta derse odaklanmasını, başarı göstermesini, hayaller kurmasını nasıl bekleyebiliriz?
Veliler isyanı ediyor. Belediyenin tahsis ettiği otobüsler, ihtiyacın çok uzağında kalıyor. Velilerin sözleri aslında yaşanan vahameti tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor: “50 kişilik araçlara 150 öğrenci bindiriliyor. Çocuklarımız nefes alamadan yolculuk ediyor. Bu şekilde can güvenliği sağlanamaz.” Çocuğunu okula uğurlayan bir anne ya da baba için bundan daha büyük bir endişe olabilir mi?
Burada mesele yalnızca servis hizmetinin iptal edilmesi değil. Mesele, çocuklarımızın en temel hakkı olan eğitime erişimin güvenli şekilde sağlanamaması. Yolboyu Pirinçlik’teki ailelerin tepkisi işte bu yüzden büyüyor. Onlar “çocuğum okuyabilsin” diye her türlü fedakârlığı yapıyor. Ama çocuğunu karanlık sabahlarda kilometrelerce yola, köpek saldırısı riskine, soğuk ve yağmura teslim etmek hangi vicdana sığar?
Kış kapıda. Kar ve yağmur başladığında, kilometrelerce yol küçük bedenler için yalnızca yorucu değil, aynı zamanda imkânsız hale gelecek. Çocukların üşüyerek, hastalanarak, hatta hayatlarını tehlikeye atarak okula gitmelerini kim garanti edebilir?
Veliler haklı olarak bu noktada “çocuklarımızı okula göndermeyeceğiz” diyor. Çünkü hiçbir anne baba evladının can güvenliğini riske atmak istemez.
Bu çağrı, tüm Türkiye’nin duyması gereken bir haykırış. Eğitim, anayasal bir hak. Eğitimde fırsat eşitliği yasalarla garanti altına alınmış bir hak. Devlet, yerel yönetimler ve ilgili kurumlar, çocukların bu hakka eşit ve güvenli biçimde ulaşmasını sağlamakla yükümlüdür. Eğer bu sorumluluk yerine getirilmiyorsa, orada büyük bir ihmal vardır.
Öğrenci velileri, valiliğe, kaymakamlığa ve büyükşehir belediyesine “Çocuklarımızı görmezden gelmeyin. Servisleri geri getirin. Onların geleceğini, hayatını riske atmayın” çağırısında bulunuyor.
Biz de buradan yetkililere açıkça sesleniyoruz; Yolboyu Pirinçlik’teki bu sorun, ertelenemez ve görmezden gelinemez. Servislerin yeniden devreye sokulması yalnızca bir talep değil, bir zorunluluktur.
Çocukların sırtına kilometrelerce yolu yüklemek, onları çaresiz bırakmak anlamına gelir. Eğitim hakkı, güvenlikten ve insan onurundan bağımsız düşünülemez.
Türkiye’nin dört bir yanında “gelecek nesiller” üzerine nutuklar atılırken, işte bu çocuklar o gelecek nesillerin ta kendisi. Onlara sahip çıkmazsak, hangi gelecekten söz edebiliriz?
Çocuklarımızı bu çileye mahkûm etmek, aslında hepimizin ortak vicdanına vurulmuş bir darbedir. O yüzden bu mesele, yalnızca o mahallenin değil, hepimizin meselesidir.
Çocuklarımız için, onların güvenliği için, eğitim hakları için bir an önce çözüm üretin. Çünkü unutmayalım, bir ülkenin geleceği, çocuklarının yolda değil, sınıfta olmasıyla şekillenir.