Dünyaya medeniyet dağıtan Diyarbakır'ın dört bir yanında tarih fışkırıyor. Tarihi yapılar yüzyıllara meydan okuyarak dimdik ayakta duruyor.
Bunlardan biri de meşhur On Gözlü Köprü.
On Gözlü Köprü, tarih boyunca birçok medeniyetin izlerini taşıyor. Dicle Nehri üzerinde bütün ihtişam ve heybetiyle duran köprü hem tarihi hem de mimari açıdan ziyaretçilerini kendine hayran bırakıyor.
İpekyolu’nun önemli geçiş noktalarından biri olan bu köprü, bir zamanlar uluslararası ticaretin önemli geçiş noktalarından birini temsil ediyordu.
Bu yönüyle köprü, sade bir mimarinin ötesinde büyük anlamları da barındırıyor. On Gözlü Köprü sadece bir ulaşım aracı olmanın ötesinde, bölgenin kültürel ve tarihi zenginliğini de yansıtıyor.
Tarihi köprüye On Gözlü Köprü denilmesinin sebebi, üzerinde bulunan on kemer gözden kaynaklanıyor. Bundan dolayı köprüye On Gözlü Köprü denilmiş.
Köprü hakkında birçok efsane ve hikaye dilden dile dolaşıyor. Köprü, onlarca efsane ve hikayeye konu olmuş, en meşhur hikayelerden biri de kralın hikayesi.
Hikayeye göre; kral bir gece rüyasında Dicle Nehri üzerinde büyük bir köprü inşa edilmesi gerektiğini görür. Rüyasının bir ilahi mesaj olduğunu düşünen kral, hemen köprünün inşası için emir verir. Köprü tamamlandığında, halk arasında bu köprünün kralın sahih, salih ve kutsal rüyası sonucu inşa edildiği ve köprünün mübarek bir köprü olduğuna inanılır.
Köprünün yapılması şüphesiz sadaka-i cariyedir. Sadaka-i cariye, adından da anlaşılacağı üzere bir ırmağın akışı gibi akışı devam eden sadaka, iyilik, hayır anlamını taşıyor.
Peygamberin izinden giden ecdadımızın bize bıraktığı bu eserler, Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in, “İnsan öldüğünde amellerinin sevabı kesilir, üç amel hariç; sadaka-i cariye, yararlanılan ilim ve ebeveynine dua eden sâlih evlât” hadisi ve buyruğuna binaen yüzyıllarca mimari yapı, ilim, insanı ihya etme ve salih evlat yetiştirme toplumun olmazsa olmazı olmuştur.
Vakıf kurma, cami, sebil, çeşme, köprü, medrese gibi yapılar insanlar onlardan istifade ettikçe hayrı akmaya devam eden hayır ve iyiliklerdir. Bundan dolayı ecdadımız gittikleri yerleri, beldeleri, şehirleri mutlaka mamur etmişler.
Yüzyıllara meydan okuyan köprü 1065 yılında Mervaniler döneminde inşa edilmiştir. Sel, deprem, doğal afetlere karşı ayakta duran köprü, 178 metre uzunluğunda ve 5.6 metre genişliğindedir. Yapımında kullanılan siyah bazalt taşları, Diyarbakır’ın volkanik geçmişini ve mimari geleneğini gözler önüne seriyor.
On Gözlü Köprü’nün tarihçesi, Diyarbakır’ın köklü geçmişine ve kültürel zenginliklerine dair değerli bilgiler sunuyor.
Dicle Nehri üzerinde yer alan bu köprü, yalnızca mimari bir harika olmakla kalmaz, aynı zamanda halk arasında anlatılan çeşitli hikayelerle de zengin bir kültürel mirası günümüze kadar taşımış.
Başka bir hikayeye göre ise; On Gözlü Köprü’nün altında saklı bir hazine olduğuna dair bir efsane de bulunuyor.
Bu hikayeye göre, köprünün inşaatı sırasında bölgeyi işgal eden bir ordunun komutanı, geri çekilmek zorunda kalıyor. Komutanın yükü ağır olunca altın ve mücevher dolu bir sandığı köprünün temeline gömüyor. Gel zaman git zaman komutan, bir gün geri dönüp bu hazineyi almayı planlıyor. Ancak bu asla gerçekleşmiyor.
Yüz yıllar boyunca bu hikayeden yola çıkan define avcıları hiçbir zaman efsanede geçen hazineye ulaşamamış.
Hikaye ve efsanelerin gerçeklik payı ölçülür, ancak şu bir gerçek On Gözlü Köprü, Diyarbakır’ın turistik cazibe merkezlerinden biri olmaya devam ediyor.
Yerli ve yabancı turistler, köprüyü ziyaret ederek hem tarihi dokuyu hissetmekte hem de Dicle Nehri’nin muhteşem manzarasını seyretmekte keyfini çıkarıyor.
Köprünün etrafında bulunan yürüyüş yolları ve dinlenme alanları, ziyaretçilere güzel bir zaman geçirme imkanı sunuyor.
Günümüz teknolojisine göre tarihi köprünün her bir kemeri, mühendislik harikası olarak nitelendiriliyor. Köprü inşat aşamasında özenli işçilikle inşa edilmiş ve kemerlerin her biri, nehrin akışına uygun farklı genişlikte ve yükseklikte tasarlanmış. Bu sayede köprü, yüzyıllar boyunca hem doğal afetlere hem de savaşlara karşı dayanıklılığını korumuş ve ta günümüze kadar ulaşmış.
Köprü estetik ve görsel olarak nehirle bütünleşip ruhu dilendiriyor. Tarihi köprü mimari yapının sağlamlığı ile insanın ahlaki erdemliliği arasında sıkı bir bağın olduğunu gösteriyor.
Malumunuz, Kahramanmaraş merkezli depremde birçok yapı yıkılırken, tarihi köprü dimdik ayakta kaldı. Bu durum mimari, mühendislik ve işçilikte ahlaki erdemin, malzemede çalmamanın, helal-haram çizgisinin ne kadar büyük öneme sahip olduğunun en büyük göstergeleri arasında yer alıyor. Adeta bu tarihi köprü, helal işçiliğiyle günümüz teknolojilerinin harama bulaşmış inşaat sektörünü mağlup etmiştir.