DİYARBAKIR ULU CAMİ

Abone Ol

Diyarbakır Ulu Cami'ye doğru bir yolculuk yapalım. Cami tüm ihtişamıyla geçmişin tüm izlerini günümüze kadar taşımış. Cami ziyaret edildiği zaman insan kendini geçmişe yolculuk yapmış gibi hissediyor.

Cami sur içinde ana yolların kesişim noktasında yer alıyor. Caminin karşısında Hasan Paşa Hanı bulunuyor. Caminin önündeki meydan halen duruyor. Bu meydandan camiye doğru yürüdüğünüzde manevi bir atmosfer insanın ruhunu hemen sarıveriyor.

Bilenler bilir, Ulu Cami'de kılınan namazın manevi atmosferi insanın ruhuna işliyor. Adeta insan mertebeleri kat eder gibi manevi bir lezzet alıyor.

Tıpkı bizim meşhur seyyah Evliya Çelebi'nin Ulu Cami'de kıldığı namazın ne kadar büyük bir manevi atmosfer verdiğini belirttiği gibi.

Evliya Çelebi Seyahatnâmesi’nde, “Hâlâ öyle ruhaniyet var ki, iki rekât namaz kılınsa kabul olduğuna insanın kalbi tanıklık eder. Sanki Haleb’in Ulu Camii, Şam’ın Ümeyye Camii, Kudüs’ün Mescid-i Aksâ’sı, Mısır’ın Cami-i Ezher’i ve İstanbul’un Büyük Ayasofya’sı gibi duaların kabul olunduğu bir Diyarbakır camiidir.” demiş ve Ulu Cami'nin manevi atmosferine vurgu yapmıştır.

Ulu Cami, Diyarbakır'da hüküm sürmüş bütün devletlerin izlerini taşıyor. Her devletin kendine has hatırasını barındırıyor.

Büyük Selçuklu hükümdarı Melikşah, Anadolu Selçuklu hükümdarı Gıyaseddin Keyhüsrev, Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan ve Osmanlı padişahlarından birçoğu ile İnaloğulları, Nisanoğulları ve Artuklulara ait kitabe ve fermanlar caminin çeşitli yerlerinde görülüyor. Ulu Cami, birçok devlet ve hükümdarın tarihi hatırasını bizlere miras olarak bırakmış.

Diyarbakır’ın fethinden önce Mar Toma Kilisesi olduğu rivayet edilen yapı, fethin olduğu 639 yılından sonra camiye dönüştürülmüş. Kilise olduğu dönemde küçük bir yapı iken, camiye dönüştürüldükten sonra birçok eklenti ile büyütülmüş.

Tarihi cami, Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah’ın emriyle 1091 yılında yeniden onarılarak inşa edilmiş. Melikşah’ın inşa ve onarımını yaptığı Ulu Cami, çeyrek asır geçmeden büyük bir depreme ve yangına maruz kalıyor.

Diyarbakır'da 1115 yılında büyük bir deprem meydana geliyor. Depremin ardından ayrıca büyük bir yangında yaşanıyor. O dönemde cami hem depremden hem de yangından dolayı büyük hasar görüyor. Deprem ve yangından zarar gören caminin tamamı yeniden inşa ediliyor.

Ulu Cami’nin duvarlarına yazılmış olan kitabeler, caminin tarihi geçmişi hakkında bizlere sahih ve doğru bilgiler aktarıyor. Kitabelerden elde edilen bilgilere göre cami, değişik dönemlerde onarım ve eklentilerle bugünkü şeklini alıyor.

Yapıda bir kısmı tarihli olmak üzere çok sayıda kitâbe mevcuttur. Bunlardan caminin yeniden inşa edildiği Büyük Selçuklu ve İnaloğulları devrine ait, tarihleri yazılı beş kitâbede geçiyor.

Cami, tarihin tüm izlerini üzerinde barındırıp, farklı devletlerin parçalarını söz konusu kitabelerde taşıyor. Selçuklu’dan Osmanlı’ya, Artuklular’dan Akkoyunlular’a kadar birçok devletin tarihi kitabeleri camide bulunuyor. Her döneme ait tarihi kitabelerden anlıyoruz ki, herkes kendinden bir iz emanet etmiş. Ve bu emanet ta günümüze kadar ulaşmış.

Caminin minaresinde 1155 yılına ait bir kitabe varsa da aslında bu kitabenin minarenin inşaatından yıllar sonra bir tamirde konduğu tahmin ediliyor.

Tarihi kayıtlarda caminin mimarının Mimar Muhammed b. Selâme olduğu geçiyor. Avlunun doğusundaki iki kitâbede ise Mimar Hibetullah el-Gürgânî’nin adı geçiyor.

Caminin 1334-35, 1469-70, 1528-29, 1712, 1850 ve 1886-87 tarihleri başta olmak üzere, pek çok kez tamir ve onarımdan geçtiğine dair bilgiler bulunuyor.

Cami avlusunun ortasında bulunan sekizgen sütunların taşıdığı şadırvan, 1849 yılında yapılmış, şadırvanın sütunları mermer işlemeli olup üstü sivri bir kubbeyle örtülüdür.

Cami ayrıca dönemin teknoloji harikası olan güneş saatti ile de gözleri kamaştırıyor. Ulu Cami’nin avlusunda bulunan tarihi güneş saati, ünlü bilgin El Cezeri tarafından 900 yılından yapılmıştır.

Güneş saati, sekiz asırlık uzun bir geçmişine rağmen halen gelen ziyaretçilerini büyülüyor. Güneş saati, yuvarlak bir mermer üzerine yerleştirilen metal parçasının güneşin hareketiyle oluşturduğu gölge sayesinde zamanı gösteriyor.

Buda bize o dönemin sosyolojik yapısında zamanı iyi kullanmaya ne kadar büyük bir önem verildiği hakkında büyük bir fikir veriyor.

Diyarbakır Ulu Cami, yapı itibariyle Şam Emeviye Cami’nin Anadolu’daki yansıması olduğunu görüyoruz. Cami, planı ve mimarisi itibariyle Şam Emeviye Camisi’nin birçok özelliklerini barındırıyor.

Bir külliyeyi andıran Ulu Cami, ortadaki dikdörtgen biçimindeki büyük avlunun etrafında yer alan çeşitli bölümlerden oluşuyor. Avlunun güneyinde Hanefiler bölümü, kuzeyinde Şafiiler bölümü ve Mesûdiye Medresesi, batısında Zinciriye Medresesi ile doğusunda revaklı bölümler bulunuyor.

Ulu Cami, sadece namaz kılınan bir cami olmanın ötesinde kendi döneminde bilim ve ilim konusunda dönemimizin büyük üniversitelerini geride bırakacak kadar büyük bir fonksiyonu icra ettiğini tarihi vesikalarla görüyoruz.